Reklam

Bir çocuk öyküsü: Hıçkırıklı Keno

Bir çocuk öyküsü: Hıçkırıklı Keno
21 Aralık 2020 - 14:11
Ceren Kerimoğlu*

‘Hiaayykk!’ diye bir ses çınladı Kuzey Ormanları’nın kuytusunda. Kuşlar ağaçlardan korkuyla havalandı. Onlar havalanınca çam ağaçlarının dallarında birikmiş karlar tül perde gibi yere yağdı. Tavşanlar yuvalarına kaçıştı, tilkiler uzaklaştı. Bu çınlamayı duyan büyük küçük tüm hayvanlar kendilerine güvenli bir yer aradı. Sadece kalabalık bir alageyik sürüsü bu sesi hiç umursamadı; kar altında yiyecek aramaya devam etti. Hiçbiri bu şiddetli sesten korkmamıştı. Çünkü bu sese alışmışlardı. Hatta korkmak da neymiş; bu haykırmayı her duyduklarında basarlardı kahkahayı. Çünkü onlar bilerlerdi ki bu sesi çıkaran Alageyik Keno’ydu. Bu Keno’nun hıçkırık sesiydi. Keno çocukluğundan beri böyle hıçkırırdı. Hem şiddetli hem tuhaf. İşte aralarında Keno’nun da olduğu bu kalabalık alageyik ailesi, büyük bir sürü halinde ormanın dağlık bölümünde yaşarlardı. Tüm günlerini ormanda taze yaprak, yumuşak dallar ve meyve toplayarak geçirir; akşam olduğunda hepsi bir araya gelip şölen sofraları hazırlardı. Sonra da güle oynaya gecenin keyfni çıkararak yemeklerini yerlerdi. Gel gelelim; neşe içinde geçen bu akşam yemekleri Keno için kâbustan farksız geçerdi. Çünkü herkesin yemek yediği bir anda Keno, ‘Hiaayykk!’ diye öyle bir hıçkırırdı ki, tüm alageyiklerin lokmaları boğazlarına takılırdı. Sonra da kah kah kah, kih kih kih diye başlarlardı gülmeye… Keno engel olamadığı bu yüksek sesli hıçkırığından çok utanırdı. Her keresinde kendisine gülünmesinden de hiç hoşlanmazdı. Mümkün olsa, içinde tutabilse; yutabilse mesela hıçkırığını; utanmasına da gerek kalacaktı. Ama olmuyordu. Birdenbire oluşan bu ani kasılmayı ve çıkan bu şiddetli garip sesi asla kontrol edemiyordu. Oysa diğer alageyikler ne de güzel hıçkırıyordu. Örneğin en yakın arkadaşı Elo, kısa kısa sessiz sessiz ne de güzel hıçkırıyordu. Onun hıçkırmasına hayrandı Keno. Kuzey Ormanları sadece hayvanların değil insanların da sık sık geldikleri bir yerdi. Ama Keno insan denen canlı türünü hiç görmemişti. Hem onlarla ilgili öyle şeyler anlatılmıştı ki; görmek de istememişti. İnsan denen türün bazılarının, özellikle de avcı türlerinin çok acımasız olduğunu dinlemişti büyük alageyiklerden. Gecelerden bir gece, sabaha kadar lapa lapa yağan kar, ormanı tıpkı beyaz bir tül örtü gibi kaplamıştı. Bu kış oldukça soğuk geçiyordu. Orman hayvanları için yiyecek bulmak pek kolay olmuyordu. O sabah çok erken uyanmıştı alageyik Keno. Sabah öyle güzeldi ki, güneş henüz dağların ardından yeni doğuyordu. Sabah serinliği Keno’nun hoşuna gitmiş, hafif yağan karda, bir süre ormanın sessizliğini dinlemişti. Yavaş yavaş ailesi, akrabaları, ve arkadaşları da uyanmış, gene bir araya toplanmışlardı. En yakın arkadaşı Elo da gelmişti işte. Hepsi bir taraftan kar altında kalmış yeşillik arıyor, bir taraftan da bu güzel sabahı selamlıyordu. Oysa sadece Keno, Elo ve alageyikler için değil, tüm orman hayvanları için büyük bir tehlike onlara yaklaşıyordu o güzel kış sabahında. Avcılar! Keno istediği yiyecekleri çevresinde bulamayınca ormanın biraz daha derinlerine gitmeye karar verdi. Elo da ona eşlik etti. Oysa buralara genellikle hiçbir büyük alageyik gitmezdi. Daha çok açık alanlarda olmayı severdi büyükler. Çünkü çevrelerini görebilir, tehlikeyi çabuk sezer, güçlü bacaklarıyla zıplaya zıplaya oradan uzaklaşmaları kolay olurdu. Sık ağaçların ve çalılıkların olduğu bu alanda bir kestane ağacı gördü Elo. Hemen Keno’yu çağırdı. Gerçekten de iri iri kestaneler öyle güzel görünüyordu ki. Tam da bu sabahın ilk besini olmak için hazırlardı sanki. İkisi birlikte ağaca doğru ilerlemeye başlamışlardı ki, Keno bir çıtırtı duydu. Ses sanki arkalarından geliyordu. Sesi Elo da duymuştu. İkisi de durup kulaklarını bir o yana bir bu yana çevirerek bir süre dinlemede kaldılar. O sırada çıtırtıyı tekrar duydular. Her ikisi de bir anlam verememişti. Bu ses nerden geliyordu acaba? Keno hızlıca arkasına döndü. Bir de ne görsün; hayatında hiç görmediği bir şey duruyordu karşısında. Elo birden “Avcı insan türü bunlar” diyebildi. Keno ağzını bile açamadı; kalakaldı. Sadece o ünlü ve şiddetli hıçkırığıyla ‘‘Hiaayyykk’’ diye ormanı inletmesin mi? Öyle şiddetle hıçkırmıştı ki Keno, avcıların ödü patlamış, tüfeklerini bırakıp arkalarına bakmadan kaçmışlardı. Sadece insanlar değildi korkanlar; ormandaki hayvanlar, hatta ay dede, güneş ve binlerce yıldız da oldukları yerde sıçramıştı. Alageyiklerse Keno’nun hıçkırığını duymuş, tam kahkaha atacakken, kaçışan avcıları görmüşler, arkalarından bakakalmışlardı. O gün tüm alageyikler “İyi ki Hıçkırıklı bir alageyiksin sen. Hıçkırığınla hepimizin hayatını kurtardın’’ deyip tek tek Keno’ya teşekkür ettiler. O günden sonra Keno da her ‘Hiaayyykk’’ın ardından, çıkardığı bu sese kendi de kah kah kah, kih kih kih kahkahalarla gülmeye başladı.

*Çocuk kitapları yazarı Ceren Kerimoğlu'nun bu öyküsü Edebiyat Atölyesi Dergisi'nin kış sayısında yayımlanmıştır.