Reklam

Anaforun ortasında kırmızı balıklar

 Anaforun ortasında kırmızı balıklar
23 Ocak 2021 - 11:22
Deniz Poyraz
Özgür Balpınar’ın son kitabı olan Dünyayı Sırtında Taşıyan Balık adlı gençlik romanı, Tebriz sokaklarında geçiyor. Hikâyesi, İran’ın yakın tarihindeki savaş yıllarının atmosferini taşıyor. Halk fakirleşmiş halde, savaşın getirdiği yıkımdan herkese bir pay düşmüş vaziyette. Komşuları Irak’la girişilen muharebenin yedinci senesi. Fakat tüfek seslerinin durmaya niyeti yok, artan bir iştahla her geçen gün daha da büyüyor yıkım. Ülkenin dört tarafında insanlar silah altına alınıyor. Yaşı ve sağlığı savaşmaya elverişli herkesi cepheye göndermek üzere topluyor ordu.
            Yaşamları boyunca karıncayı bile incitmemiş insanlar birer birer silah altına alınırken, sıranın çocuklara da geleceğini kimse ummuyor. Özellikle de sokak çocuklarına. Oysa hiçbir kaydı, belgesi bulunmayan çocukların yitimine kimse aldırmıyor. Bu yüzden evvela onların peşine düşüyor askerler. Yaşamın acımasızlığı bütün canlılara kendini dayatırken, okur, bir çocuğun düş dünyasından bakıyor olan bitene. Emir adlı bir sokak çocuğunun gözünden.
            Sokakların, ışıklı caddelerin, soğuk kaldırımların kendine has dilini erken yaşta öğrenmek zorunda kalan Emir’in bütün bir ailesi, kendisi gibi sokak çocuklarından oluşan ufak bir çete. Bunlar, birbirlerine tutunup hayatta kalma mücadelesi veren yoksul ve kimsesiz çocuklar. Bir de “Yaşayan Kütüphane” Majid Ağa var tabii, Emir’in her daim yol göstereni. Majid Ağa’nın anlattığı masallar, efsaneler bazen karmaşık gelse bile, yaşamın bütün sırrı ondaymış gibi geliyor Emir’e. Etrafında kimseler yokken gidip hayallerinden, düşlerinden bahsediyor Majid’e. Köprü altlarındaki tedirgin uykularında gördüğü bir rüyayı da ona yorumlatıyor. Mana çözülünce, dünyası da başkalaşıyor Emir’in. Bir camekânda tesadüf ettiği kırmızı balığın hayatını değiştireceğini ise tahmin bile edemiyor.
             Samed Behrengi epigrafıyla açılıyor metin. Behrengi’yle ilgili bambaşka bir sürpriz de bekliyor okuru ilerleyen bölümlerde. Emir’in dünyayı sırtlanan kırmızı balığı, Behrengi’nin küçük, kara balığına kavuşmayı umuyor. İşte o zaman, kurgu da gerçekle buluşuyor. Yazar Özgür Balpınar’ın masalsı, dupduru anlatımı, resmettiği gerçeğin koyu rengini beyaza çalıyor ve kara bulutlar bir anlığına da olsa dağılıveriyor. Sayfalar ilerledikçe, dünya, vahşi sırtlanların omzundan masum balıkların yüzgeçlerine doğru kayıyor.
            Günlük hayatın koşturmacası içinde aklımıza gelmese bile, Orta Doğu’nun Türkiye’sinde yaşamak, Emir gibi binlerce çocuğun hikâyesine de bir nefes yakınlıkta olmak demek aslında. Top ve tüfek seslerinin yüzyıllardır dinmediği coğrafyamızda, ezilenlerin yaşamlarına kulaklarımızı kapamanın affedilir yanı yok oysa. Herkes biliyor ya, her savaşta en büyük eziyeti kimsesizler çekiyor. Romanın başkahramanı Emir, elimizden “umut etmekten fazlasının” da gelebileceğini söylüyor…
            Dünyayı Sırtında Taşıyan Balık, bir sokak çocuğunun aklının denizinde yüzen kırmızı balığın, kalbinin kıyısına göndereceği devasa dalgaları keşfetmesinin hikâyesi. Yıkımların içinde sevgiye tutunmanın, ölümler içinde yaşatmaktan yana tavır almanın romanı. Güçlünün güçsüzü ezmeye çalıştığı, merhametsizliğin ve vahşetin egemen olduğu bir zamanda yazılmış, yiten duygularımızı bize hatırlatma iddiasında kıymetli bir roman. Okuyun, iyi gelecek.