Reklam

Yazma isteğinize kendinizi bırakın

Yazma isteğinize kendinizi bırakın
02 Şubat 2023 - 08:54
Yazar Bilge Aygün, “Psikolog, psikiyatr pazarlayamaz hastasının yaşam deneyimlerini… Buna hakkımız yok. Yaratıcı bir zihnin buna ihtiyacı da yok,” diyor.

SEVİL İNCE

-Kitabınız “Hiç Tanımadığım Biri” Epsilon yayınevinden çıktı. Kahramanın iç sesine odaklandığımız bir kitap, bunu roman boyunca sürdürmek zor oldu mu?

Hiç zor olmadı. İlginç belki ama gerçek bu. Romanıma başladığımda ilk bölümü yazdığımda nasıl biteceğini biliyordum. Başlangıç ile bitiş arasında neler yazacağımı ise hiç bilmiyordum. Tamamen içimden gelen bir şekilde çok hızlı ve pek de düşünmeden yazdım. Bu noktada bende şaşkınım aslında. Çünkü roman yazma niyetiyle yola çıkmadan önce bunun epeyce zor olabileceğini ve zaman zaman çok zorlanacağımı belki yapamıyorum diyerek tüm yazdıklarımdan uzaklaşmak isteyeceğimi ve belki de tamamlayamayacağımı, hatta ve hatta ortaya çıkan ürünün pek de içime sinmeyeceğini düşünmüştüm. Tüm bu olasılıklar vardı. Hiçte uzak olmayan olasılıklardı ve bunları bilerek, kendimce bilinçli bir yazma girişiminde bulunuyordum. Sonuçta ben yazmaya başladım ve yazdım. Yaklaşık iki buçuk ayda tamamladım. Bir süre gözden geçirip düzeltmeler yaptım ve bitti. 2019 ekim ayında başlayıp 2020 şubat ayında tamamladım. Tekrar benzer bir yazma süreci yaşayacağımı düşünmüyorum. Şu sıralarda ikinci romanım üzerine çalışıyorum iki seneyi geçti ve hala içime sinecek şekle gelebilmiş değil. Sanırım bilinç akışının öğretilemez olması meselesini birebir yaşadım. Bu tamamen akışa kendinizi bırakmak ile ilgili. İlk romanımda bunu yaşayabildiğim için mutlu ve şanslıyım. Sanırım yazmak isteyenlere bu noktada önerim, yazma isteğinize kendinizi bırakın olur. Farkında olmadan yaptığım buydu.

-Kitabınızda metaforun gücünden yararlanmışsınız. Peki siz metafor kullanımında nelere dikkat edersiniz?
Metaforlar mesleğimin bir parçası, psikolog kimliğimde terapiye gelen kişinin metaforlarını keşfedip üzerine yorum yapıyorum. Bir amaca hizmet eden sembolik kelimeleri, davranışları anlamak benim işim. Bu yönüyle bilinçli olmadan gene kendiliğinden ortaya çıktığını söylemek durumundayım. Metafor kullanmak için yola çıkmadım ama çağrışımlarımın önderliğinde neyin ne olduğunu anlayabildim ve bazı noktalarda bunları öne çıkarttım. Mesela hikayemin trende geçeceği ve bir yolculuk hikayesi olacağı belli olduğunda, yolculuğun içsel bir yolculuk meselesi olduğunun farkındaydım bu nedenle trenin yönünün geriye gitmesi benim bir seçimim oldu. Güneşi bir metafor haline getirmem ise daha farklıydı, önce bir kaç yerde tekrar eden güneş olgusu dikkatimi çekti ve üzerine düşünce güneşin hikaye için önemli bir metafor olduğuna karar verdim, hikayenin içine yerleştirdim.  Aslında sanırım her fikir, düşünce veya duygu olağan akışında geliyor zaten gelenleri kabul etmek ve işlemek için izin vermek gerekiyor. Bir roman yazmanın kişinin kendi iç meseleleri ile ilgili olduğu ve yazıda ilerledikçe içeriye doğru bir sondajında ilerliyor olduğu roman yazarlarının ortak bir farkındalığı. Yazamıyor olmak da bununla ilgili muhtemelen, içeriye doğru ilerlemek bazen çok yorucu. Kaçmak istiyor insan. Anlam yüklü metaforların temas ettiği şeylerden kaçıyoruz tabii ki.

-Özgeçmişinize baktığımız zaman roman ve öykü de yazıyorsunuz. Daha çok hangisini yazmayı tercih ediyorsunuz? Neden?
Tercihim romandan yana, geçmişte neden diye kendime sordum. Cevabım şöyle oldu. Gerçek hayatta uzun uzun konuşamıyorum. Daha doğrusu konuşmaya başladığımda tam bir anlatı için daha fazla konuşma isteğim oluşuyor. Dinleyen için sıkıcı olabilir. Dinlemek zordur. Anlatmak kolay. Bu nedenle konuşmada yeteri kadar genişleyemiyorum. Hep bir eksik kalmış hissi. Karşımdakinin ne hissettiği meselesi de önemli. Böyle olunca romanın sağladığı yazı alanı benim için kıymetli. Roman da genişlemek mümkün. Temas etmek istediğiniz şeylere rahatça temas etmeye izin veriyor. Ancak anlatımın dilinin şiirsel olmasını tercih ederim ki bu da az önce savunduğum şeyi yerle bir ediyor gibi. Sanırım okuyucu şiir okur gibi okusun ve bu kısa sürmesin istiyorum.

-Psikologluk mesleğini icra ediyorsunuz. Acaba mesleğiniz hikayelerinize sızıyor mu?
Mesleğim elbette sızıyor. Aksi mümkün olamaz. Olmasın istedim. Psikologluğun veya psikolojinin p’sinin geçmeyeceği yazılar yazmak istedim ama olmuyor mutlaka mesleğim bana kendini hatırlatıyor. Ancak eğer sorunuz şu ise; dinlediğiniz şeylerden, şahit oluğunuz yaşam öykülerinden yola çıkarak mı yazıyorsunuz? Buna cevabım çok net bir şekilde hayır. Asla ve asla terapi seansında bana anlatılmış olan bir yaşantıyı, olay örgüsünü kitaplarımda kullanmam, kullanamam da. Etik çalışma ilkeleri gereği bu zaten yasak. Günümüzde gerçek yaşam öyküsü olduğu iddia edilen hikayeler var ve bu hikayeler bir psikiyatristin hastalarına ait. İzleyen için çok etkileyici olabilir. Ama bunu yaşayan için nasıl bir etkisi oluyor acaba? Beni birinci derecede ilgilendiren danışanın ne hissettiğidir? İyileştirmek istediğimiz birinin özelini, belki hatalarını, zaaflarını, kusurlarını, başına gelen travmaları ötekilerin önüne serdiğinizde, bu kişilerin anne babalarını canavar gibi gösterdiğinizde, toplumdaki kişilerin yorumlarına da maruz bırakmış oluyorsunuz. Buna hakkımız yok. Yaratıcı bir zihnin buna ihtiyacı da yok. Neler yaşadığımı tüm dünya bilsin istiyorsa kişi, isterse otobiyografisini yazar veya yazdırır. Psikolog, psikiyatr pazarlayamaz hastasının yaşam deneyimlerini.
Diğer taraftan şunu da söylemek istiyorum, psikolog olduğunuzda pek çok aktarıma maruz kalırsınız ve psikolog bu aktarımlardan bir şekilde kendini korumalı. Yazma eylemi bu anlamda  hem koruyucu bir deneyime hem de duygu aktarımı anlamında yazarın elini güçlendiren bir kaynağa da dönüşüyor. Kendi adıma bu anlamda katkı sağladığını söyleyebilirim. Sadece kendi hislerini değil diğerlerinin hislerini de sayısız defa deneyimlemiş olunca anlatım dili de zenginleşiyordur haliyle.

-Ne tür kitaplar okuyorsunuz? Edebiyat hayatınızda etkilendiğiniz yazarlar, şairler kimlerdir?
Bana keyif veren kitapların ortak özelliği anlatım dillinin içtenliği, hikayenin ve karakterlerin derinliği, sadece kurgunun ön planda olduğu kitaplar merak faktörü ön plandaysa ilgimi çeker ama sadece kurgu ilgimi çekmez. Distopik hikayeleri de okumakta zorlandığımı fark ediyorum. Sanırım romanda da psikolojik içerik ilgimi çekiyor. Mitolojik romanları da gene şu dönemde ilgiyle takip ediyorum. Düş dünyasında dolaştıran içeriklere daha fazla zaman ayırmak gerektiği inancındayım.
Yazdıklarından en çok etkilendiğim yazar Han Kang oldu. Türkçeye çevrilmiş 3 romanı var ve her biri benim için olağanüstü. Tamamıyla yazdığı her şey ile etkileyici bulduğum için, kelime seçiminden cümle bütünlüğüne kadar. Boşluğu gösterdiği bütün üzerinden anlatabildiği için çok etkilendim. Sevdiğim kitabı bir defa okumam, elimin altında olur ve defalarca beni etkileyen bölümlerini okurum. En sevdiğim şair ise Rilke. Özellikle “Yalnızlık” şiiri en sevdiğimdir.

-2022 de çıkan ilk şiir kitabınız “Maya&Koza Sen İlk Ne Zaman Büyüdün?” çocuklar için yazmışsınız. Şiire olan ilginizden bahseder misiniz? Şiir alanında yoğunlaşmayı düşünüyor musunuz?
İsterim. Şiir yazabilmek gene hissedebilmek ile ilgili. Maya Koza şiirlerimi yazdığımda küçük yaş grubu çocuklarıyla çalışıyordum ve şahit oluyordum. Çocuk dünyasında yaşananlar yetişkin için anlaşılması zor çoğu zaman. Gerçekte çocuklarda da bir yetişkinin sağduyusu, kırılganlığı mevcut. Çocuk şiiri diyorum ama aslında yetişkinlere, bakın çocuklar böyle hissediyor demek için, yazmış olabilirim.

- İkinci romanınız üzerinde çalışıyorsunuz. Bize biraz yeni romanınızdan bahseder misiniz?
İkinci romanım günümüzü anlatan bir roman. Şiddet günümüzde nasıl devam ediyor(nasıl da devam ediyor her yerde), buna yoğunlaşan bir kurgusu var. Gene metaforlar var. Bununla beraber mitoloji (Türk mitolojisi) ile  bilimin, görünen ile görünmeyenin içiçe olduğu bir hikayesi var. Kişisel ihtiyaçların ötekine nasıl zarar verebildiğini göstermeye çalışıyorum diyebilirim. Romanımın adı Payne Ruhu, Payne az ölüm ve az hastalık demek, toplumun paynesini güçlendirmeye çalışan bir bilim ekibi var. Payne laboratuvarında çalışan bilim insanlarının hikayesi üzerinden tüm bunları anlatıyorum.