Reklam

Yayıncılar Krizi Tartıştı

Yayıncılar Krizi Tartıştı
08 Nisan 2022 - 14:28

CAN UĞUR

Salgının ve Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin olumsuz yansımaları her alanda kendini hissettiriyor. Ancak bir alan var ki herhalde bu sürecin en ağır bedelini orası ödüyor. Yayıncılardan bahsediyoruz. Biz de yayıncılık sektörünün sorunlarını bir dosya ile masaya yatırdık. Sektördebirlikte hareket etmenin önünü açan Yayıncılar Kooperatifi Başkanı Elif Akkaya ve Polisiye Dergi 221B’nin Yayın Yönetmeni Özlem Özdemir’le krizin etkilerini konuştuk.

Kültürel alan yok olmanın eşiğinde…

YAYKOOP Yönetim Kurulu Başkanı Elif Akkaya ile ekonomik krizin yayıncıları nasıl etkilediğini ve bu konuda neler yapılabileceğini konuştuk. Akkaya, kültürel alanın yok olmanın eşiğine geldiğini söylüyor.

Ekonomik kriz yayıncıları hangi açılardan etkiledi?
Kriz dönemleri öncelikle üretici ve tüketici açısından iki şekilde değerlendirilmeli. Üretici enflasyonu böylesi zamanlarda şimdi olduğu gibi, 4 katına çıkıyor. Tüketici için de benzer bir durum söz konusu elbette. Öncelikle üretim maliyetleri yurt dışı ve kurlara bağlı olan bir sektör yayıncılık. Hem kurdaki dalgalanma hem enflasyon birlikte oluştu. Üretememek demek, tek kelimeyle! Ürettiğini pahalıya mal etmek demek! Ve pahalıya kitabı satmaya çalışmak
burada da tüketicinin alım gücü devreye giriyor işte. Üretemeyen, ürettiğini satamayan ve depo maliyetleriyle birlikte büyük bir finansman krizi de oluşan artık uçurumdan sürüklenen bir sektörüz. İrtifa kaybederek düşüyoruz. Finansman
kriziyle birlikte sabit maliyetlerini karşılayamayan, böyle giderse de personel azaltma, küçülme veya kapatmaya gidecek ne yazık ki! Üzülerek söylüyorum tüm bunları… Eğer üretim maliyetlerini düşüremezsek, canlanmayı sağlayamazsak kültürel alan yok olmayla karşı karşıya kalacak.

Bu kriz kaçınılmaz mıydı?
Bizim ülkemizde sektör olarak yayıncılık ve kültürel alanın üretilmesi hep zordu. Oldukça kırılgan, ekonomik temelleri sermaye birikimine dayanmayan bir alan. Bir de bunun üstüne devletin hiçbir katkısı olmayınca kendi öz varlığı ve emeği ile biriktire biriktire gelmiş. O birikimler kriz dönemlerinde hep tırpanlanmış ve gücünü bu büyük krize dayanamayacak ölçüde yitirmiştir. Biz 15 Temmuz’dan da yaz aylarında durgunluktan da kurdaki dalgalanmadan da pandemi koşullarında da hemen etkileniyorsak sebebi bu. Kırılgan oluşu dışında gelişen tüm olaylardan çabucak etkilenmesine de sebep. Kaçınılmazdı yani…  Ama bu alanın korunmasına dair yurt dışında olduğu gibi özel önlemler
alan bir anlayış tarafından yönetiliyor olsaydık eğer kaçınılmaz değildi elbette. Pandemi sürecinde ülkelerin kültür
bütçelerini 3-4 katına çıkarıp, yayıncıları destekleyen özel çalışmalar yaptığını biliyoruz. Biz de ise ne olduğu aşikar?
Hiçbir destek olmandan ayakta kalmaya ve yine fedakârlık yapmaya devam ediyoruz kısaca.

Krize karşı devletin önlemleri yeterli mi?
Yeterli mi sorusuna yanıt verebilmek için devletin birşeyler yapıyor olması lazım.Yapılan bir destek var mı ki, diye soralım ve yanıtlayalım. Az önce söyledim, pandemide birçok ülke bu alanı korumaya aldı. Bizimkiler ise korumaya inşaattan başladı.Ve akıllarına yayıncılar hiç gelmedi. Kredi muslukları inşaat ve ayakta tutmak istedikleri alanlar için açıldı. Şu anda Kültür Bakanlığı “üretin biz yayıncılardan ilk baskıları alacağız” dese bile bir süre daha yaşama şansımız olur. Ama ne bir kültür politikası ne yayıncılık alanını ayakta tutmak üzere yaptıkları çalışmalar var. Pandemi sürecinde kütüphanelere kitap alım oranını bile düşürdü Bakanlık!

Yayıncılar krize karşı neler yapıyor?
Daha çok kampanya yaparak hareketliliği sağlamaya ve elinde, deposunda olan kitabı nakde çevirmeye çalışıyor. Ama nafile, keza tüketicinin de alım gücü düşmüş. İskontoları aşağıya çekmeye, vadeleri kısaltmaya çalışıyor. Bu bir süre sonra daha büyük bir daralmayı getirecek, sonuçsuz kalıyor. Üretemiyor, maliyetler düşmediği sürece de üretemeyecek. Kısacası bekliyor! Büyük ölçekte olan yayıncılar bu süreçte ufalacak, orta ölçekte olan küçülecek. Küçük ölçekli yayın yapanlar da üretemeyecek ve piyasadan çekilecek. Karamsar oldu ama gerçekliğimiz bu! İmeceyi büyütmek, hareketi sağlayacak kültürel politikalar belirleyerek -kısa vadeli de olsa, en azından belediye veya kamunun bunun yapmasını sağlamak için çağrıda bulunmak gerekiyor. YAYKOOP olarak bir işletme modeli de olduğumuz için sürekli bunu yapıyoruz. Ağır gidiyor. Sonuç hemen oluşmuyor. Kitabevlerinin kapanmaması, zincirin kırılmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Umudu diri tutarak sürekli bu konuda kafa yoruyoruz. Misal depo maliyetlerini minimize etmek için üretim maliyetlerini düşürebilmek için yeni projeler üretmeye çalışıyoruz.

Bu kriz kültürel iklimi nasıl etkiliyor?
Henüz sonuçlarıyla yüzleşmedik. Ama uzak değil. Çölleşen bir ortama doğru gideceğiz. Kültürel alan çoraklaştığında,
hayatın içinde etkisini yitirdiğinde insan umudunu kaybeder. İnsan motivasyon gücünü kaybeder. Bunun olmaması için fuarlar, şenlikler, kütüphaneler, kitabevleri… ve yayıncıların kültürel alanı üretme pratiklerini desteklemek gerekiyor. Kültürel ve sanatsal alanın temel iki üç girdisi var ve bunun başında da yayma faaliyeti gelir. Basılı eser üretme, eseri ilgilisine ulaştırma, yazarı kitlelerle bunları konuşmak üzere bir araya getirme. Tartışma, ilerleme,aydınlanma ve sonuçlarının toplumlar üzerinde etkisi yani değişim-dönüşüm işte tüm bunların çoraklaştığını veya yok olduğunu düşünelim kültürel alanı böylesi ağır şekilde yaralar.

Kriz yaşamımızın merkezinde!
221B Yayın Yönetmeni Özlem Özdemir, krizin artık hayatımızın merkezinde olduğunu ve yapılan tüm üretimleri olumsuz etkilediğini belirtiyor.

Ekonomik krizi derginizi nasıl etkiledi?

Polisiye kültür dergimiz 221B’nin ilk sayısını Ocak 2016’da yayımladık, o tarihten bugüne 2 ayda bir düzenli bir biçimde sayılarımızı çıkarttık. Fakat 35. sayımızdan sonra (Kasım-Aralık 2021) ilk kez bir kesinti yaşadık ve Ocak ayında çıkmamız gereken 36. sayımızı, Mart başına ertelemek durumunda kaldık. Yani 2022 yılında en iyi ihtimalle 5 sayı yayımlayabileceğiz. Ulusal dağıtımda olan bir dergi 221B, dolayısıyla kağıt tedariğindekiglobal sorunlar, dövizdeki sert yükseliş, Türkiye’deki ağır ekonomik kriz, alım gücünün düşmesi gibi yayın hayatımızı baltalayan sorunlara; dağıtım maliyetlerinin artışı da eklenmiş oldu.

Krize karşı ne gibi önlemler aldınız, tedbirleriniz neler?
Öncelikle bu krizle hiçbir bağımsız yayıncı, onlarca önlem alsa da tek başına baş edemez. Türk lirası, tarihin en değersiz seviyesinde, neredeyse her konuda dışa bağımlı bir ülke haline geldik ve yurttaşlar olarak alım gücümüz çakıldı. Elbette,
221B’nin yayın hayatının sağlıklı bir biçimde devam edebilmesi için kendimizce bazı önlemler almaya çalışıyoruz, neredeyse her gün farklı bir krizi yönetmek zorunda kalıyoruz. Bir derginin neredeyse her şeyi, euro ve dolara bağlı, üstelik ülkemizde bağımsız dağıtım ağları yok, bağımsız kitapçılar yok denecek kadar az. Dergilerimizin bizden çıkıp okurun evine ulaşması için her aşamada krizle çarpışarak, tekellere mahkum edilmiş bir biçimde ilerlemek zorundayız. 221B, 2017 yazından beri Dergilik, Magzter, Dmags gibi e-dergi platformlarında dijital olarak da yayınlanıyor. Dijital       e-dergi aboneliğimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Ayrıca uzun zamandır hayalimiz olan İngilizce e-edisyonu da 2021’in sonunda yayınladık, İngilizce e-edisyonun dünyadaki edebiyat ve polisiye çevrelerinde tanıtılmasına odaklanıyoruz. 2022’de yayımlayacağımız sayılar için kağıt tedarik etmeye çalışıyoruz.

Ekonomik kriz içerik üretimlerinizi nasıl etkiledi?
İçeriğimizdeki en somut etkisi, 2022’de 1 sayı eksik yayımlanmamız oldu. 221B’nin yıllık kapak dosyalarını, yani yıl içindeki 6 sayının dosya konularını, neredeyse 1 yıl önceden belirliyoruz. Ve bu dosya konularını nitelikli bir biçimde işlemek için editörler olarak birkaç aya yayılan ciddi bir emek sarf ediyoruz. Bu çalışmaları, planladığımız takvimle yayımlayamamak; maliyetler ve kriz nedeniyle okurlarımızla buluşamamak, çok üzücü ve yıpratıcı. Bunun dışında henüz içeriğimizi etkileyen bir olumsuzluk yaşamadık ancak şunu da söylemem gerekiyor: Türkiye’de içinden geçtiğimiz süreç, siyasi ve ekonomik kriz, 221B’nin yazarları, editörleri ve yayıncıları olarak elbette her birimizin gündeminde, yaşamlarımızın merkezinde; dolayısıyla hepimiz odaklanmakta da zorluk çekiyoruz. İçinden geçtiğimiz koşullar, “her şeye rağmen” yazmak, üretmek ve yayımlamak durumuna getiriyor bizi. Bu da hem güçlendiriyor, hem de fazladan çaba istediği için dönem dönem yorucu oluyor.