Söyle Serafların en ışıklısı, bu parlak kürelerin
Hangisinde yerleşiktir insan; yoksa bulunmaz mı
Belli bir mekânı, gönlü hangisini çekerse
Orada mı kalır?
John Milton’a bilhassa, tercümesini sunduğumuz Yitirilen Cennet dolayısıyla aşinayız… Shakespeare’in ardından İngiliz edebiyatının üzerinde en çok konuşulmuş, tartışma yürütülmüş isminin Milton olduğunu söyleyebiliriz.
Yitirilen Cennet, Tanrı’ya isyan ederek onunla savaşa tutuşan, sonradan Şeytan adını alacak başmelek Lucifer ve onun isyanına katılmış olan meleklerin atıldığı Cehennem çukurunda başlar…
Milton’ın yalnızca teolojinin sorunlarıyla değil, klasik Yunan ve Roma, Ortaçağ ve kendi döneminin edebiyat diliyle de boğuştuğu büyük mücadelenin ardından, eserin sonundaki unutulmaz dizelerde Âdem ile Havva’nın “el ele, kararsız ve yavaş adımlarla”, Cennet’i terk etmek üzere tenha bir yolda yürüdüklerine tanık oluruz: Önlerindeydi tekmil âlem.
Yitirilen Cennet’i, Yiğit Yavuz’un çevirisiyle sunuyoruz.
|
|
Ken Kesey Edebiyat Ödülü Kazananı / Orwell Politik Kurgu Ödülü Finalisti
Bu kitaptaki her şey hayal ürünüdür… Evet, bu yalanı söylemeye devam edin.
Yakın bir gelecek. Ro, 19. yüzyıl kadın kâşifi Eivør’un biyografisini yazan ve anne olmaya çabalayan bekâr bir lise öğretmeni. Ancak tüp bebek artık yasak, keza kürtaj da. Tek çözüm, yasadışı yollar. Sebebi ise basit: Aile kurumunun itibarını, gücünü ve refahını onarmak.
Ro’nun en yakın arkadaşı Susan, iki çocuğuyla birlikte kötüye giden bir evlilikte sıkışmış vaziyette; en parlak öğrencilerinden Mattie, planlamadığı bir hamilelikle karşı karşıya ve kimden yardım isteyeceğini bilemiyor; kadınlara doğal çareler sunan şifacı Gin ise, modern bir cadı avının odak noktası.
Peki anne olmak, olmamak ya da olamamak bir kadını tanımlar mı?
Margaret Atwood ve Damızlık Kızın Öyküsü’nün adımlarını takip eden Kırmızı Saatler, özgürlük, kimlik, kadınlık ve annelik üzerine heyecan dolu fikirler sunmakla kalmayıp okuru yakın gelecekteki günümüzdeki tehlikelere karşı uyaran, çarpıcı bir distopya.
“Leni Zumas bu kitabıyla neler yapabileceğini kanıtlıyor. Kırmızı Saatler eğlenceli, dokunaklı, şatafatlı, politik, şairane, korkutucu, ilham verici. Edebiyat için yeni bir basamak.”
– Maggie Nelson, Argonautlar’ın yazarı
“Kadınların hayatının heyecanlı ve güzelce gözlemlenmiş bir yansıması.
Son derece sürükleyici.”
– Naomi Alderman, Güç’ün yazarı
“Tuhaf, sevgi dolu ve ışıl ışıl. Kırmızı Saatler’i tüm yüreğimle sevdim.”
– Kelly Link, Belaya Bulaş’ın yazarı
“Kenara çekil Atwood, Leni Zumas’ın Kırmızı Saatler’i gümbür gümbür bir başyapıt. Kitaptaki her bir kadın bedeni direniş ve devrimin göstergesi.”
– Lidia Yuknavitch, Dünyanın Sonundayız’ın yazarı
“Leni Zumas’ın edebiyatı korkusuz, güçlü, coşkulu ve heyecan verici.”
– Joy Williams, İyilik’in yazarı
“Zumas’ın üslubu büyüden farksız; bildiğinizi sandığınız dünyayı yıkıp sizi hayal gücünün sıradışı ve verimli topraklarına götürüyor.”
– Karen Russell, Timsah Park’ın yazarı
Çevirmen: Merve Sevtap Ilgın
|
|
Sonsuzluk Çarkı: Aradünya 3
|
|
Joey Harker bir liderdi.
HEX’e karşı verdikleri mücadele sırasında kaybolan tek yoldaşı –gizemli Zaman Ajanı– Acacia Jones’la birlikte geride bir tek Joey kalmıştı. Yaralı ve yalnız başına olmasına rağmen pes etmeyi reddediyordu. Tüm dünyaların kaderi ona bağlıyken nasıl pes edebilirdi ki?
AyazlıGece tehlikesi giderek yaklaşırken Joey, Altiverse’te daha çok Yürüyüşçü arkadaşını bulmak için çabalıyor ve onları hızlıca eğitirken aynı zamanda Ara Dünya Üs Kenti’nin izini sürüyordu.
Joey lider olmayı hiçbir zaman istememişti. Ama artık herkes onun eline bakıyordu ve Ara Dünya’yı, Multiverse’ü ve aradaki her şeyi kurtarmak istiyorsa inisiyatif almak zorundaydı.
Sonsuzluk Çarkı, Ara Dünya üçlemesinin zaman ve mekân yolculuklarıyla, büyüyle ve bilimle dolu, heyecanlı finali.
Çevirmen: Aslı Tümerkan
|
|
Aklın aldığından daha fazlası dünya. Biraz daha güzel, biraz daha çirkin, hem kocaman hem el kadar. Nereye koysak orada eğreti, neyine eğilsek orası kirli. Ama aklımız da öyle. Dünyanın sandığından daha büyük, berrak ve kara. İkiz kardeş gibiyiz onunla biz. Herkes çekinmeden bize bakıyor işe yaradığımızda. Ama eğilen yüzünü görmeye eğiliyor, kimsenin dudak izi yok suyumuzda.
Tuba Kumaş, ikinci öykü kitabı Uç’ta düş ile gerçeği birbirine kopçalıyor. Bir sürü pencere açıyor okur için, yeni kapılar inşa ediyor. Duru dili ve özenli kurgusuyla uzun süre akılda kalacak bir kitap.
“Hafızam yavaş yavaş silindi. Günleri, saatleri şaşırdım. Gece yarısı kocamı uyandırıp kahvaltı masasına oturttum. Hafta sonu tatillerinde çocukları okula hazırladım. Güneşli havalarda boyunlarına birer atkı doladım, yağmurlu havalarda üstlerinde incecik elbiselerle dolaştırdım.”
|
|
“Hakikati anlatma biçiminle insanları memnun edebilirsin ama onları değiştiremezsin.” – Voltaire, Jean-Jacques Rousseau’ya bir mektubundan
Toplum Sözleşmesi ile kraliyet mensuplarını ölümlülerin seviyesine indiren ve halka kendi gücünü hatırlatan, Fransız İhtilali başta olmak üzere birçok siyasi hareketi, devrimi etkileyen düşünür, bestekâr, yazar Jean-Jacques Rousseau tamamlamaya ömrünün yetmediği Yalnız Gezerin Düşleri’nde bakış açısını kendi içine çeviriyor ve ihtiyarlığın sonbaharında, durmak bilmeyen düşüncelerini usul usul anlatıyor.
Tabiatın içinde adım adım ilerlerken akla üşüşen sorular, anılar, insanın başına yüz yıl önce de yüz yıl sonra da üşüşebilecek dertler. Jean-Jacques Rousseau’nun altmış dört yaşındayken yazmaya başladığı Yalnız Gezerin Düşleri, toplumun hem içinde hem de uzağında yaşamayı arzulayan ruhlara yoldaş niteliğinde bir eser.
Çevirmen: S. İpek Ortaer Montanari
|
|
“Biçimiyle, ruhuyla nadide bir roman, sadece güzelliğinin parıltısıyla nesir bir şiire dönüşmüş yalın bir romantik anlatı.” – John Galsworthy
Ernest Hemingway, George Orwell, Margaret Atwood gibi isimleri de etkileyen yazarlardan, doğabilimci William Henry Hudson’ın, 1959 yılında Audrey Hepburn’ün de başrolünde oynadığı bir sinema filmine uyarlanan, yabani ve medeni insanın çarpışmasını anlattığı, 1904 tarihli başyapıtı Yeşil Evler, hayal ile gerçekliğin arasında bir aşk hikâyesi ve tabiata çağrı romanı.
1875 yılı. Venezuela. Abel, başarısız olmuş bir devrimin ardından ülkenin güneydoğusundaki ormanların derinliklerine sığınır ve tabiatın el değmemiş bu “yeşil ev”inde gizemli bir ırkın son üyelerinden olan bir kadınla, Rima’yla karşılaşır. Kuşlarınkine benzer bir dilde konuşan Rima ile Abel arasında bir aşk doğar. Ancak zulüm ve hüzün, tabiatın koynundaki bu iki âşığın peşini bırakmayacaktır.
Çevirmen: Şaziye Çıkrıkcı
|
|
|
|