Çukur dizisinin senaristi Gökhan Horzum: Yazmaya nasıl başladım?

Çukur dizisinin senaristi Gökhan Horzum: Yazmaya nasıl başladım?
10 Ağustos 2021 - 12:33
Sabah kafamda şöyle bir soruyla uyandım. Aylık bir dergiye bile her ay yazı yetiştiremiyorken sen bu üç ayda bir yayımlanacak dergiye yazı yazma meselesine nasıl bulaştın? Sonra kahvemi içtikten sonra fark ettim ki aslında burada kurduğum mantık salakça.
Adamlar (Barış ve Selçuk) sana üç ay vermiş. Paşa gönlüne bırakmışlar yazının zamanını. Amma velakin sen üç sayıdır havalara bakıyorsun. O yüzden eşeklik etmeyip oturup yazmaya karar verdim. Fakat bu kararın ardından yeni bir soruya kilitlenip kaldım. Üç ayda bir yayımlanan bir dergiye üç ay boyunca okunacak bir yazı yazmak mı gerekir? Doksan sayfalık bir yazı yazmak geldi aklıma. Her gün bir sayfasını okursun. Son sayfayı okuduğunda hop bir sonraki sayı gelmiş. Yeşe!
O zaman tabii derginin adını Gökhan diye değiştirip her kapağa da benim bir fotoğrafımı koymak gerekir ki bu tamamen editoryal bir karardır. Arkadaşları zorlamak istemem! (Ya da belki isterim bilmiyorum.) İlk kapak için harika bir fotoğraf fikrim var bu arada. Çocukken tuvalette Fırt okurken çekilmiş bir fotoğrafım var. Babam aniden tuvalete girip çekmişti ve beni çok kızdırmıştı. O fotoğraftaki isyankâr ve haşin halimin önemli bir etki yaratabileceğini düşünüyorum (Barış bunun üstüne bir yat istersen paşam).
Nasıl yazmaya başladığımı hatırlamaya çalışıyorum bazen. Yanlış hatırlamıyorsam ilkokul üçte yazdığım bir şiirin örtmenim tarafından beğenilmiş olması beni yazmaya itmişti. Yok len tabii ki böyle olmadı. Yani böyle oldu evet, ama bu beni yazmaya itmedi. O kadar destansı bir yazma serüvenim olsa on bir yaşında ilk romanımı filan yazardım. Ki on bir yaşında ilk romanını yazdığını söyleyen birtakım insanlar tanıdım. Ben dokuz on filandım bir şiir yazdım, örtmen beğendi. Sonra ben kızların saçlarını çekip oğlanların bacak aralarına tekme atmaya çalışmaya devam ettim. Yani kıssadan hisse nasıl yazmaya başladığımı hatırlamaya çalışmıyorum bazen. Afili cümleler yüzme bilmeyen yazarların can simididir sadece onu hatırlatayım dedim. Ben yüzme biliyorum artık.

Şiir de dahil olmak üzere her türlü edebi yazıda afili cümlelerden kaçmaya çalışmak gerekir. Şiirin bir insanın anadilindeki kelimeleri kullanarak yeni bir anadil kurması olduğuna inanırım. Senin kullandığın maşrapa kelimesiyle şairin kullandığı maşrapa kelimesi arasında fark vardır. Çünkü sen maşrapa kelimesini genel geçer alırsın getirirsin ağzına, öğrendiğin şekliyle ve haliyle cümle içinde kullanırsın. O ise içinden alır getirir, öyle bir kullanır ki şiir içinde, “Vay!” dersin “…anasını sayın seyirciler!” Gerçek şairler afili cümleler yazmaya kalkmazlar. Onların tek derdi şiir yazmaktır. Onların dizelerini şiirin içinden koparıp garip romantik resimlerin orta yerine yapıştıran, altına da şairinin adını yazan biziz. Hatta ve hatta aramızdan bazı Cemalettinler uzun zamandır bokunu çıkarıp şairlere ait olmayan cümleleri -cümle diyorum çünkü onlar dize bile değiller aslında- şairlerin adının altına yazmakta. Neden? Çünkü Cemalettin’in Cemalettin olarak sözünün hükmü yoktur. Ama Cemal Süreya’nın vardır. O zaman bu caanım idiokrasi çağında gerçekliği biraz eğip bükmekten ne zarar gelir yahu!