İlk Türkçe romandan ilk çeviri romana... Edebiyat tarihinde bir yolculuk

Romanın Osmanlı Devleti'nden itibaren bugüne kadar bizim topraklardaki gelişimi birçok hareketliliği de beraberinde getirir. İlk Türkçe romandan İlk çeviri romana kadar roman türünün topraklarımızdaki seyrini sizin için derledik

Rıfat Kırcı 
Dünya edebiyatıyla karşılaştıracak olursak roman türünün Türk edebiyatı için genç tür olduğu tartışmasız bir gerçek. Avrupa’da yüzyıllardır yazılagelen bu türle edebiyatımız henüz 19’uncu yüzyılın ortalarında tanışabildi. Yani Don Kişot’tan 3 yüzyıl sonra. Hatta Dostoyevski Suç ve Ceza’yı yayımlattığında Türk edebiyatında henüz Batılı tarzda bir roman ortaya konulabilmiş değildi. Neden bu denli geç kalındı sorusu üzerine edebiyatçı, sosyolog ve tarihçi akademisyenlerin yazdığı yüzlerce makaleye, kitaba erişilebilir.

Uzun anlatının yerini tutacak, konu bütünlüğü bulunan mesnevilerin Türk edebiyatında roman türünün yerini tuttuğu, divan edebiyatının katı gelenekçiliği, Tanzimat öncesi Osmanlı aydınlarının kibri, Avrupa ile ilişkiler, kültürel etkenler ve birçok farklı görüş sıralanabilir. Her birisi de kendi içerisinde ayrı tartışmaları, başlıkları barındırır. Ancak bizim yazımızın konusu bu değil. Türk edebiyatında romanın çocukluk evresine yukarıdan bakıp, ilklere değineceğiz. Şimdi kısaca toparlamaya çalışalım. Tanzimat sonrası Osmanlı aydınlarının üzerinde derin bir Fransa etkisi vardı. Çökmekte olan devletlerinin haline içlenip, dünyayı sömürgeleriyle kasıp kavuran, fikri atılımlar yapmış, kültür sanat alanındaki otoritesinin tartışılamayacağı bu Avrupa ülkesini dikkatle izlediler. Fransızcayı iyice öğrendiler. Fransa’ya eğitim almaya gittiler, gözlemlediler.

Dolayısıyla bu aydınlar roman türünden haberdardı. İlk Türkçe romanı da 1851 yılında aslen Ermeni olan Osmanlı yüksek bürokratı Vartan Paşa yazdı. Ermeni harfleriyle yazılmış, Türkçe roman Akabi Hikâyesi. Vartan Paşa, Osmanlı toplumunda mezhepsel çatışmalara ilgi duyuyordu. Yazdığı romanda da Ermeniler arasındaki Ortadoks-Katolik çatışmasını, birbirini seven iki Ermeni, Agop ve Akabi’nin aşkı üzerinden anlattı. Teknik açıdan kusurları bulunsa da Akabi Hikâyesi Türkçe yazılmış ilk romandır.

Aydınların Fransa’ya ilgisi yoğun olunca elbette ilk roman çevirisi de Fransız edebiyatından yapıldı. Sadrazamlık görevi de üstelenmiş aydınlardan Yusuf Kâmil Paşa, Fransız yazar François Fénelon’un Telemaque romanını çevirdi. Yusuf Kâmil Paşa, 1859 yılında bu Fransızca eseri Türkçeye ilk defa çevirdiğinde eser Telemak ismiyle yayımlandı. 1862’de ise kendi çevirisini Tercüme-i Telemaque şeklinde revize etti. Batılı tarzda yazılmış ve Osmanlı harfleriyle basılmış ilk romanı ise Şemseddin Sami yazdı. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat. 1872 yılında formalar halinde Hadîka gazetesinde tefrika edildi. Roman teknik açıdan oldukça zayıf olsa da Türk edebiyatının ilkleri arasında yer almayı başardı. Sami bu romanında Talat Bey ve Fitnat Hanım arasındaki aşkı anlattı. İlk roman denemelerinin verildiği bu dönemde aynı zamanda özel ve resmi gazeteler kurulmuş, modern tiyatro denemeleri ortaya çıkarılmış, ansiklopediler, sözlükler yazılmıştı.

Osmanlı aydınları hızlı bir bilim ve sanat üretimi içerisindeydiler. Kıraathanelerde gazeteler okunuyor, edebi anlatılar kulaktan kulağa yayılıyor, halkın edebiyat ve sanata erişilebilirliği artıyordu. Saray içi şairlerin tahakkümü çoktan kırılmıştı. Türk edebiyatı yeni bir ivme kazanmıştı. Bu kırılmayı yaratan isimlerden birisinin de Namık Kemal olduğunu söyleyebiliriz. Namık Kemal polemiklere giren, fikir üreten, dil üzerine makaleler yazan, edebi üretimin içerisinde bulunan bir isimdi. 1876 yılında Türk edebiyatının ilk modern edebi romanı sayılan İntibah’ı yazdı. İntibah da daha önce üretilen edebi eserler gibi aşkı kendisine konu edindi. Aydılar birbirlerini besliyor, yeni polemikler üretiyor, tartışıyor ve edebiyatı ileri taşıyordu. Her bir polemik yeni bir edebi eserin çıkmasına da vesile oluyordu.

Çökmekte olan devletin aydınları eğitme, örgütlenme çalışmaları yürütüyor, çözüm arayışında bulunuyordu. Edebiyatı araç olarak kullanmayı iyi biliyorlardı. Polemiği eksik olmayan, üreten, eserlerinde halka bilgi vermeye çalışan, halkı teknolojiden ve felsefeden haberdar eden, fikir veren isimlerden birisi de Ahmet Mithat Efendi’ydi. Bugün kendisini yazdığı onlarca edebi eserle, yeniliğe karşı direnen edebiyatçılarla girdiği polemiklerle hatırlıyoruz. Doğu-Batı kültürünün çatışması üzerine yazdığı romanlar çoğumuzun aklındadır. Felatun Bey ve Rakım Efendi, Hasan Mellah, Hüseyin Fellah... Ahmet Mithat Efendi o kadar üretkendir ki kendisinin tekne ile Anadolu yakasından Avrupa yakasına yaptığı yolculukta bir roman yazdığı rivayet edilir. Türk edebiyatına katkıları yadsınamaz. Sadece Ahmet Mithat Efendi mi? Yine aynı dönemde yaşamış, Doğu-Batı çatışmasını konu alan ilk realist roman Araba Sevdası’nın yazarı Recaizade Mahmud Ekrem, Türkçe edebiyatın ilk materyalisti, ilk denemecisi, ilk biyograficisi Beşir Fuad, bu isimleri nasıl unutabiliriz ki?
 

Mesnevi ile öykü arasındaki farklar

edebiyat atölye dergi yazı roman