Çocuklar için yazarken…

Her olasılığa hazırız gerçi. Çocuk edebiyatının paydaşları olarak çocukça umutlarımız var. Okurların düşündüğümüzden çok daha zeki ve uyanık olduğuna,biraz dolanarak da olsa iyi kitaplarlabuluşacaklarına inanıyoruz. Öğretmenlerin ve anne babaların katkısını göz ardı etmeden elbette.Tek amacımız fazla gecikmemek, oyalanmamak. Geleceğin dünyasına çocuklarımızın bir bölümünü değil, hepsini yaklaştırabilmek.

Mehmet Atilla

Yetişkinler için yazdığım romanlardan birinde karakterlerden biri durup durup şöyle diyordu: “Hikâyeler bizi mutlu eder.” Ben de kendisiyle aynı düşüncedeyim doğrusu. Yaşadığımız
sürece hepimiz bir şekilde hikâyelerin ardına düşüyor, gerçek yaşamdaki hikâyeler aşınınca dakurmacanın büyüsüne sığınıyoruz.Yaşımız, başımız, mesleğimiz, eğitim düzeyimiz fark etmiyor. Varoluşun gizlerini orada bulmak çok daha kolay ve keyifli çünkü. İlginç deneyimler, duygu fırtınaları, yeni bakış açıları, esnek yargılar gibi sayısız olanakla karşılaştıkça kendimizi daha iyi keşfediyor ve bu etkileşimden haz almasını öğreniyoruz. Dünyayı anlamanın, olayları tamamlamanın, insanlara yaklaşmanın hazzı…
Bütün bunlar, çocuklar için yazarken de geçerli. Edebiyatın genel ölçütleri değişmiyor
ne de olsa. Okurun beklentileri de öyle. Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi okudukları metinlerden kişisel doyum çıkarmak, estetik haz almak isterler. Bu alanda emek veren yazarlar da bunun farkındadır. Edebiyat serüvenlerinin başında farklı eşiklerden geçmiş olsalarda zihinlerinin bir köşesinde “hikâye yaratabilme” özgürlüğünü bulundurmak ve bu
özgürlüğü çocuklarla paylaşmak isterler. Kuşkusuz ki işin püf noktasını gözden kaçırmamaya çalışarak:Çocuk edebiyatı da eninde sonunda bir dil etkinliğidir ve cümlelerin gücüne güvenmek, ilk koşuldur. Bir cümleyi güçlü kılmak için doğru sözcük seçmek ve cümledeki yerini iyi belirlemek son derece önemli olduğuna göre böylesi bir çabayı harcamaktan hoşlanmak ve asla yorulmamak gerekir. İşte bu aşamadahepimiz hedef kitledeki çocuk duyarlılığını, algı ve kavram boyutlarını, ilgi alanlarını dikkate alan bir olay örgüsünü ve kurgu düzenini göz önünde tutuyor, metnin çocukta yaratacağı etkiyi
önceden hesaplamaya özen gösteriyoruz.
Latinler ülkesine toprak kazandıran komutanlara “auctor” (artıran, çoğaltan) derlermiş. Yazar sözcüğü de buradan türemiş zaten. Ortega y Gasset de bu tanımdan esinlenerek “Yazarlık, gerçeğe gerçekdışı bir anakara eklemektir,” diyor. Çocuklar için yazarken de bu yaklaşım değişmez. Dışımızdaki gerçeklere zihnimizdeki kurmacayı ekliyor, hatta onları ek
yerleri belli olmayacak şekilde kaynaştırmaya çalışıyoruz.Yöntem ne olursa olsun, bizi sarıp sarmalayan gerçeklerden kaçınmak mümkün değil. Fantastik kurgularda bile kişisel deneyimlerimizi kullanıyor, yaşamımızdan süzdüğümüz birikimleri olay örgüsünün içine dağıtıyoruz. Dolayısıyla gerçeklerden tümüyle bağımsız bir metin oluşturmak da mümkün değil, yalnızca gerçeklerden oluşan bir metin de. Önemli olan gerçekliklerin parçalanması, eritilmesi ve yeniden biçimlendirilmesi. Kimi zaman yaşamın bilindik yüzü, kimi zaman gölgede kalmış çelişkiler, kimi zaman gerçeküstü öğeler bu biçimlendirmenin omurgasını oluşturur.
Emily Dickinson’un bir şiiri var; ilk dizesi şöyle: “Gerçeği anlat, ama eğip bükerek
anlat.” Kişisel olarak bu ilkeye sadık kalmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Tansel Tozan Serüvenleri’nde bilimkurguyla buluşan öğelere yaslandım örneğin, Parktaki Gergedanlar ve Kalbimdeki Kelebek’te “karakter zihninde karakter” yaratmayı denedim.Yapboz Çocuklarıçocuk işçiliğini, Güvercin Adımları etnik ayrımcılığı veönyargıları işliyor. Henüz yayımlanmayan son çalışmam ise savaşları bitirmekte çocukların rolünü sorguluyor.Bütün bunları salt konu bağlamında ele almayıp metnin içine gömülmüş olan “anlam”ın değerini öne çıkarmaya çalıştım. Bir edebiyat yapıtını okuduktan sonra zihinde oluşan birikim ve yürekteki titreşim, çocukları bir başka noktaya taşıyacak olan asıl güç.Umberto Eco buna “deneyimlerin düzensizliğine biçim vermek,” derken çok haklı. Kitaplarımın böyle bir işlevi olması gerektiğini düşündüm.
Son yıllarda ülkemizdeki çocuk edebiyatının atılım içinde olduğunu söylüyoruz, bu doğru. Ancak bu atılımın arka planında gittikçe büyüyen pazar
payından yararlanmak da var. Birbirine benzeyen kitapların çoğalması, el yakan konulara pek değinilmemesi bu yüzde Oysaki yazarların satmak ve tanınmaktan önce yazınsal sorumluluğu da olmalı. Buna pek yüz verdiğimiz söylenemez. Bir yandan dayaşamımızı kuşatan hızdan yakınıyoruz. Yaratı değeri yüksek de olsa, popüler kültürün nesnesi de
olsa bütün yazılı metinler kısa sürede tüketiliyor. Kitaba seçenek oluşturan görsel araçlar da cabası.
Bu akıntıya karşı koyabilmek için kitapların sık sık gündeme getirilmesi ve orada olabildiğince uzun süre tutulması gerekiyor. Geçmişte bu süreci yalnızca yayınevleri yönetirdi, şimdilerde ise yazarların kişisel çabaları baskın olmaya başladı. Sosyal medyanın gücü de devreye girince tozdan dumandan göz gözü görmez oldu.Nitelikle niceliğin birbirine karışmasını önümüzdeki dönemde epeyce tartışacak gibiyiz. Bu tartışmanın içinde çeviri kitapların da yeri olacak sanırım. Hepsi değilse bile bir çoğunun çocuk edebiyatımız için
yol gösterici ve etkileyici katkılarını gündeme taşımakta yarar var. Yurt dışı fuarların, telif hakları ajanslarının oluşturduğu kıyaslama ortamı, önemli bir kazanç. Akademik dünyanın da gün geçtikçe alana ilgi duyduğunu gözlemlemek sevindirici. Umarım ülkemizdeki ekonomik ortam bu süreci yakıp kavuracak kadar güçlü alevlerle üstümüze yürümez.
Her olasılığa hazırız gerçi. Çocuk edebiyatının paydaşları olarak çocukça umutlarımız var.Okurların düşündüğümüzden çok daha zeki ve uyanık olduğuna,biraz dolanarak da olsa iyi kitaplarlabuluşacaklarına inanıyoruz. Öğretmenlerin ve anne babaların katkısını göz ardı etmeden elbette.Tek amacımız fazla gecikmemek, oyalanmamak. Geleceğin dünyasına çocuklarımızın bir bölümünü değil, hepsini yaklaştırabilmek. Bence başarırız. Hikâyeler de öyle ya da böyle yardım eder nasılsa.

mehmetatilla çocuklar çocukedebiyatı edebiyat kitap