Reklam

Timaş Yayınları şubat ayını yeni yayınlarla karşılıyor

Timaş Yayınları yeni yılın ilk ayını geride bıraktığımız bu günlerde şubat ayını farklı alanlarda ki eserleriyle karşılıyor....

Timaş Yayınları şubat ayını yeni yayınlarla karşılıyor
07 Şubat 2022 - 11:48
Timaş Yayınları Şubat ayını da birbirinden ilginç ve bilgilendirici yayınlarla karşılamaya hazırlanıyor. Kitaplar hakkındaki bilgiler ve kitaplara dair yapılan yorumlar ise şöyle: 

Renata Salecl – Cehalet Tutkusu
Neyi neden bilmek istemeyiz?
İnsanlar kaygının pençesindeyken cehalet, geçici bir süreliğine de olsa bir savunma şeklidir.
Filozof, sosyolog ve hukuk teorisyeni Renata Salecl, Cehalet Tutkusu’nda insanlık durumunun daima bir parçası olduğunu savunduğu “cehalet” ve “inkâr” kavramlarını irdeliyor.
Günümüzün gerçek-ötesi, post-endüstriyel dünyasında maruz kaldığımız sürekli bilgi akışı altında eziliyor, kendimizi her şeyi bilmek, her konuda uzmanlaşmak zorunda hissediyoruz. Gerçekle yalanı ayırt etmek zaman zaman imkânsız hale geliyor, bu da “uzmanlık” fikrine karşı çıkan ve kasıtlı olarak bilmemeyi seçen insanların sayısının gitgide artmasına neden oluyor. Bu durumun bariz tehlikelerinin olduğu su götürmez bir gerçek, ancak Salecl, kasıtlı cehaletin bilhassa kriz anlarında olumlu bir yanının da olabileceği fikrini dile getiriyor. Felsefeden, psikanalitik ve sosyal teoriden, popüler kültürden ve kendi deneyimlerinden yola çıkarak cehaletin sosyal ve psikolojik nedenlerini inceliyor; cehalet tutkusunun aşktan hastalığa, travmadan genetiğe, adli tıptan büyük veriye kadar hayatımızın pek çok alanını nasıl etkilediğine dikkat çekiyor.
Salecl, insanların neden bazı konularda ısrarla cahil kaldığını ve bazı şeyleri görmezden geldiğini farklı disiplinler ekseninde popüler örneklerle geniş okur kitlelerine hitap edecek şekilde anlatıyor. Bu olgunun temelinin kısa bir tarihine de yer veren yazar, cehaletin bilhassa 20. ve 21. yüzyılda ekonomi ve siyasette nasıl bir işlevi olduğuna da kapsamlı şekilde değiniyor. Anlatı boyunca filozofların ve önemli fikir insanlarının görüşlerine de sıklıkla şerh düşüyor, referans veriyor. Hayatımızı temelinden sarsan ve dünya genelinde köklü değişikliklere sebep olan Covid meselesine de değiniyor.

Kitap Hakkında Ne Dediler?
“Genetikten sahte haberlere kadar güncel meselelere değinen, oldukça ilgi çekici bir kitap.” -Andrew Robinson, Nature
“Cehalet veya inkârın sosyal ve psikolojik motivasyonlarının ve sonuçlarının kapsamlı bir incelemesi... Sahte haberlerin, propagandaların, siyasi söylemlerin ve düello uzmanlarının medyaya hâkim olduğu bir zamanda, Salecl’in analizi her birimize ‘cehaleti ve inkârı benimsemek’ için aldığımız kararlar hakkında düşünmenin yeni bir yolunu sunuyor.”
-Kirkus Reviews
“Yeni yeni filizlenen cehalet araştırmaları alanına değerli bir katkı... İncelikli ve zorlayıcı.” Lindsey McGoey, The Philosopher
“Tutkuyla göz ardı edilmemesi gereken bir kitap!” - Hanif Kureishi
“Renata Salecl bu az ve öz, incelikli kitapta günümüzde yaygın cehalet tutkusunu ve bunun toplumun pek çok farklı düzeyinde nasıl işlediğini araştırıp belgeliyor. Kolaylıkla anlaşılır ve canlı bir üslupla yazılan kitap, pek çok insanın hayatına dokunan örnekler üzerinden bilmeme çabamızı analiz ediyor.” -Darian Leader

Op. Dr. Ayşe Duman – Dolunayın Özgür Kadınları
Ruh-Zihin-Beden Bütünlüğünde, Ay Işığından Kadına 28 Günlük Bir Yolculuk
Zihin-beden, insan-doğa ayrışmalarının olmadığı kültürlerde, özünün bilincindeki kadınlara göre ay hali kutlanmaya değer bir doğuş, bir yenilenmeydi. Peki ne oldu da bu durum değişti? Kadının doğasına ait menstrual döngü nasıl “hastalık” olarak algılanmaya başladı. Dolunayın Özgür Kadınları, bu soruların cevaplarını bulmak için sizi 28 günlük bir yolculuğa çıkarıyor.
Dr. Ayşe Duman, kitap boyunca çok önemli bir sorunun peşine düşüyor: Hiçbir organın fonksiyonu ağrılı değilken menstruasyon neden ağrılı olsun?
Siz de bu soruyu sormaya başladıktan sonra kitapta yer alan her günde katman katman açılan “nedenler silsilesi” ile karşılaşacaksınız. Silsilenin içinde menstrual döngü esnasında değişen hormonlar ve duygular da var; tarihsel süreçte ve günümüzde kadının ritmini bozan tutum, tavır ve inanışlar da…. Tüm bunların dolunay ile ne gibi bir ilişkisi olduğu ise kitabın en keyifli sürprizi…
Dolunayın Özgür Kadınları, kadının kendini, gücünü, bedenini ve varoluşunu, ruh-zihin-beden bütünlüğünde anlamasını sağlayacak yolun taşlarını döşeyen, başvuru niteliğinde önemli bir kaynak…

Kitaptan
“Menstruasyon (âdet/regl) ağrısı yaşayan bir kadına ağrı kesici, hormonal ilaçlar tavsiye eden tıbbi yaklaşım, komşu teyzenin “evlenince geçer” tavsiyesinden farklı değildir. Sağlık hizmetini semptom giderme başarısı olarak görmeye devam eden modern tıp, kadın bedeninde olan bitene laboratuvarda çözüm arıyor, ağrının kadının zayıflığından ya da acizliğinden kaynaklandığına inananlar sabırla mükâfatlarının artacağını umuyor. Hiçbir organın fonksiyonu ağrılı değilken menstruasyon döngüsünün sıkıntılı/ağrılı olabileceği kabulüyle başlayan çözüm arayışları, zihinlerin “Neden ağrılı olsun ki?” sorusuna yaklaşmasına dahi fırsat vermiyor.”
“Süt saati bebek doğduğunda çalar. Günebakan çiçekleri yüzünü sadece güneşe döner. Kadının tabiatı da doğanın ritmiyle uyumlu şekilde değişir, tüm değişimlerin bir zamanı vardır.”
“Endokrin sistem, üremeye ilişkin fonksiyonları düzenlemek, büyüme ve gelişmeyi kontrol etmek, stres yaratan durumlarda uygun yanıt oluşturulmasını ve uyumu sağlamak, homeostazı korumakla görevlidir. Endokrin sistemin bozulması pek çok hastalığa yol açıp bunun nesiller boyu aktarılmasına neden olabiliyor. Günümüzde daha çok kimyasal endokrin bozucular üreme sağlığı problemleri, çocuklarda gelişim sorunları, diabet, obezite ve kanser gibi hastalıklara neden olabilmektedir. Kimyasal endokrin bozucular günlük kullandığımız pek çok üründe (şampuan, sabun, deterjan, hazır gıda, tekstil vs.) bulunabilmektedir.”
“Kadın erkekle yarışında artık hep deplasmandadır. Kendini erkek üzerinden kurgulamak, erkeğe rağmen, erkeğin karşısında durmaya çalışmak yorucudur, kadınların üzerinde bir yüktür. Elbette bu kadının ataerki sistemde kendini var etme savaşıdır ama kadın ataerkinin oyununa gelmemeli, tuzağa düşmemelidir. Kadının var olmak uğruna bir savaşa veya bir düşmana ihtiyacı yoktur, kendi özü ve bilgeliği ona yeterlidir.”

Prof. Dr. İlhami Yurdakul – Bir Harf Bir Medeniyet
Tarihe Bir De ‘Mim’in Gözünden Bakın!
Bir karınca misali, Osmanlı Türk kültürü ve medeniyetine bir mim düşürme yolunda 20 yıl sabırla yürüdüm. Yolculuğun sonunda kültür ve medeniyetimizin daha iyi anlaşılmasına, eksik ve hatalarıyla, küçük bir katkı yaptım. Bu katkı benim için büyük bir bahtiyarlık oldu.
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’ndeki belgelerden biri II. Abdülhamid'in sadrazamın mühür ve mim rumuzu kullanımının yasaklaması hakkındadır. Sultan, sadrazamın arzlarında mim rumuzu yerine ismini bizzat yazmasına dair emir vermiş, sadrazam da bu emirden ciddi olarak rencide olmuş ve olay siyasi bir krize dönüşmüştür.
Prof. Dr. İlhami Yurdakul bu problemin peşine düşerek “mim” harfinin tarihteki serüvenine odaklanıyor. Başlangıç noktası her ne kadar tek bir vakaya dayansa da profesyonel araştırma sonucu ortaya bir “mim” monografisi çıkıyor. Yurdakul, hemen hemen bütün alt disiplinlerde “mim” harfinin ne anlama geldiğini ve nasıl kullanıldığını üst düzey bir araştırma ile okurların beğenisine sunuyor.
Prof. Dr. İlhami Yurdakul bir yerde tarihi “mim” süzgecinden geçirerek yepyeni bir kültür tarihi çalışması ortaya koyuyor: Bir Harf Bir Medeniyet: Mim Kitabı. Kültürümüze “mim” perspektifiyle baktığı bu kültür tarihi çalışmasında Yurdakul, yazının tarihinden başlayarak bir medeniyetin adeta haritasını çiziyor. Sanattan edebiyata, siyasetten tasavvufa, eğitimden bürokrasiye, mistisizmden rüya tabirlerine, ebcet hesabından gizli teşkilatlara kadar pek çok alt disiplinde kullanılan “mim” harfi, ilk defa bir harf monografisi olarak bir arada.
- Kurtuluş Savaşı’nda kurulan “mim grubu”nun işlevi ne olmuştur?
- İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin arasında kullanılan “mim” rumuzunun işlevi nedir?
- Resmi belgelerde ve bürokraside “besmele”, “bihi”, “hu” ve “mim” rumuzları ne anlamlara gelmiştir?
- Orduda, maliyede, müftülüklerde merkez bürokrasisinde “mim” hangi anlamlarda kullanılmıştır?
- Sultan II. Abdülhamid, sadrazamın mühür ve mim rumuzu kullanmasını neden yasaklamıştır?
- Matbaada “mim başı” ve “mim uzatmak” deyimi nedir? Musikide “mim rumuzu” nedir?
- Hat sanatında “mim” nedir? Edebiyatta sevgilinin ağzı neden “mim”e benzetilmiştir?
- Tasavvufta “mim” harfinin, “mim perdesi” denen kavramın ve “yedi mim duası”nın önemi nedir?
- Rüya tabirlerinde “mim” hangi anlamlara gelmektedir?
“Bir Harf Bir Medeniyet” kitabı tek bir harfin bile araştırma konusu olabileceğini, hakkında zengin malzemelerin bulunabileceğini ve alana özgün katkı sunabileceğini gösteriyor. Kültür tarihini “mim” perspektifinden, belgeler ve görseller eşliğinde okumak isteyenler için vazgeçilmez bir çalışma.

Türkiye’nin Göç Sorununa Referans Bir Bakış
Kemal Karpat – Gecekondu: Türkiye’de Kırsal Göç ve Kentleşme
Türkiye; göç ve gecekondu memleketidir.
Osmanlı ve Türk tarihçiliğinin önemli isimlerinden Kemal H. Karpat bu çalışmasında; Türkiye'nin özellikle mühim bir şekilde artan kırdan kente göçü, kentleşme problematiğini göç literatürü çerçevesinde çok boyutlu bir şekilde değerlendiriyor.
Türkiye'de özellikle 1950'lilerden sonra ortaya çıkan kırdan kente göç Türk modernleşmesinin en büyük tartışma alanlarından biridir. Bu durum bütünüyle Türkiye'nin sosyal, siyasal, iktisadi ve kültürel yapısını değiştirmiş ve değiştirmeye de devam etmektedir.
Türk kır, kent, göç ve gecekondu temaları hakkında yazılmış ilk çalışmalardan birini teşkil eden bu çalışmada bu değişimlerin nasıl meydana geldiği, Türkiye'de kırdan kente göçün hangi amaçlarla başladığı, kentin yapısını nasıl değiştirdiği, gecekondulaşma kavramı, Türk siyasi partilerinin bu bölgelere yönelik bakışları, kentte yaşayanlar ve gecekonduda yaşayan arasındaki çatışmalar, bunun yanında kentin mi kırsalı yoksa kırsaldan yapılan göçün mü kenti etkilediği gibi günümüzdeki kentlileşme, kentsel dönüşüm çalışmalarını da etkileyen sorulara cevaplar bulunabilir.
Niyazi Berkes ve Mübeccel Kıray gibi ünlü sosyologlardan sonra iç göç üzerine yapılmış ilk eserlerden olma özelliğini taşıyan Gecekondu’nun ayırıcı özelliklerinden bir de yazarın göç edenlerin geldikleri yerlere giderek ve orada da alan araştırmaları yaparak desteklemesidir. Böylece göç edenlerin hangi amaçlarla ve nedenlerle göç ettiğine dair sağlam veriler elde edilmiş ve çalışma güçlendirilmiştir. Türkiye'de modernleşme hareketi akademide çokça tartışılan konulardan biridir ve bu kitap Türk modernleşmesi üzerine önemli açıklamalarda bulunmaktadır. Bu kitabın, kentleşmeyi ve kırsal göçü Türkiye'de kültürel, iktisadi, sosyal temellerini dikkate alarak kentleşme ve gecekondu literatürüne bağlı kalarak sosyolojik anlamda yapılan ve önemli çaptaki alan araştırması bilgisini de kapsayan bir kitap olduğun da belirtelim.

Orta Doğu’nun Felaketlerle Dolu Karanlık Çağları
Prof. Dr. İlyas Gökhan - Felaketler Çağı: Orta Doğu’da Kıtlık ve Salgın Hastalıklar (1200-1405)
Prof. Dr. İlyas Gökhan’ın 13. ve 14. yüzyıl Mısır ve Suriye’sini merkeze alarak geniş bir hinterlantta görülen kıtlık ve veba salgınlarının sebeplerini, etkilerini ve sonuçlarını birçok yönden incelediği bu kitapta okuyucu, sadece doğal nedenlerden kaynaklanan kıtlık ve veba salgınlarını değil, ekonomik hayatı etkileyen siyasi ve sosyal olayları da okuma şansı bulacaktır. Prof. Dr. Gökhan, kendi araştırma dönemi içerisinde önce Eyyubilerin, sonra ise Memlûklerin hâkimiyet sürdüğü bu bölgelerde kıtlık ve veba salgınlarının kent, kasaba ve köylerin demografik yapısını nasıl etkilediğini bize incelikli olarak anlatıyor. Bölgelerin demografik yapısının sadece hastalık ve ölümlerle değil, aynı zamanda bu hastalıklardan kaynaklanan büyük göç dalgalarıyla da değiştiğini, farklı bölge ve kültürlerin insanlarının bir araya gelmesi birtakım toplumsal düzensizliklerin baş gösterdiğini ve dolayısıyla devletlerin yönetim stratejilerinin yönünün belirlendiğini; bunun yanında din, dil ve kültürleri farklı toplulukların bir araya gelmesi ve kaynaşması ile inanç kavramlarının doğduğunu ve uzun süre devam eden bu salgınlardan dolayı yüzbinlerce insanın psikolojisinin ve toplum yapısının nasıl sarsıldığını nicel ve nitel verilerle gözler önüne seriyor. Orta Doğu’da Kıtlık ve Salgın Hastalıklar (1200-1405) adlı eserinde İlyas Gökhan, tek yönlü ve toplumsal veçheleri birbirinden ayrı tutan tarih anlatılarına alternatif olarak veba salgınlarını tüm farklı yönleriyle inceleyerek bizlere oldukça bütüncül bir bakış açısı katıyor. Bunu yaparken ise Orta Doğu toplumlarını atalet içerisinde bırakan zihniyeti belli bir tarihî süreç içerisinde yaşanan olaylarla ortaya koymaya çalışması ve neticesinde ilmin önemini vurgulaması sebebiyle Türk tarih yazınında önemli bir yere sahip olacak.

Sufi Kitap, Tasavvuf Klasikleri Serisine Bir Yenisini Daha Ekliyor
Abdülkadir-i Geylani – Derviş Pusulası
Nefis zindanındır. O zindandan tahliye olduğun an ebedi rahatlık senindir.
Açlığın, susuzluğun ve uykusuzluğun zahmetlerine katlanmak kolaydır bazen. Zor ve yorucu olan ise kötü ahlâkı tedavi etmektir.
Yaklaşık dokuz asırlık bir tarikat olan Kâdirîliğin kurucusu olan Abdülkadir-i Geylânî'nin bu kitabı Gunye ismindeki meşhur hacimli kitabın tasavvuf ve tarikat edeplerine ayırdığı bölümüdür. Bu kitap özellikle tarikata yeni girmiş dervişlerin rehberidir. Hem mürşitlere hem de müritlere nasıl davranması gerektiği çok detaylı bir surette açıklanır. Müridin şeyhin huzurunda yapması gerekenler, edep, itaat, sohbet ve zikir adabı anlatılır. Hatta, tarikat kardeşlerine, dostlara ve aile bireylerine yönelik tutumlar, yol ve sema adabına kadar ayrıntılar mevcuttur. Bu kısımlar tarikatlarda verilen terbiyenin anlaşılması ve adeta bir adab-ı muaşeret ilkeler bütününe dönüşmüş olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Kitapta ayrıca zenginlik ve fakirliğin olumlu ve olumsuz yönleri de anlatılır. Sahih itikat, gayret, ihlas, cömertlik, yemek yeme, arkadaş edinme, meclislerde nasıl davranılması gerektiği gibi mevzular izah edilir. Kitabın önemli bir kısmı da Kâdiriyye tarikatının yedi esasını anlatmasıdır. Nefis ve şeytanla olan mücahede, tevekkül, güzel ahlak, şükür, sabır, rıza ve sıdk gibi kavramlar üzerine çok veciz sözler ve ibret alınası hikayeler ile anlatılır. İnce hacimli ve sürükleyici bir üslupla Arapçadan Türkçeye çevrilen bu eser tasavvuf klasikleri serisinin mühim kitaplarından biri olarak yerini alıyor.

Bahadır Yenişehirlioğlu’ndan Yepyeni Bir Roman – Derviş
Kaderi insanın mirasıdır...
Bu bir ayrılığa yolculuktu. Varılacak hedef elbette tecrübe edilecekti. Yeniden dönüşün şanlı teşekkülü yok sayılamayacak kadar büyük ve kutsaldı.
Fatih Sultan Mehmed, Midilli’yi fethedeli uzun yıllar olmamıştı. Türkleri kendilerine en büyük tehdit olarak gören Rodos Şövalyeleri mazlumlara zulmetmeye devam ediyordu.
İşte bu şövalyelerin önderliğinde, zenginliğin ve gücün merkezi Akdeniz’i ele geçirmeye ant içmiş yeni bir Haçlı ittifakı Türk varlığını mavi sulardan silmeye kararlıydı.
Fatih’in yiğit askerlerinden Yakup Ağa’nın ele avuca sığmayan yaman oğlu Hızır, bu ittifaka karşı vatanını müdafaa etmek istiyordu, ama nasıl?
İşlenmeyi bekleyen cevher misali, Hızır’ın ona yol gösterecek bir rehbere ihtiyacı vardı.
Bu cevheri işleyecek olansa kim olduğu ve nereden geldiği bilinmeyen gizemli Derviş’ti.
Ulvi bir amaç peşinde, tarihi değiştirecek bir sırra vakıftı...
Ve bu sırrı sahibine aktaracağı günü beklemekteydi.
Peki...
Hızır ile Derviş’in yolları nasıl kesişecek?
Hızır, sırrın sahibi olmaya mahir olduğunu gösterebilecek mi?
Derviş gerçekte kim?
Cem Sultan’ın mirası Hızır’ın ve Derviş’in kaderinde nasıl bir rol oynayacak?
Kitapları ve oyunculuğuyla Türkiye’de ve dünyada büyük ilgiyle takip edilen Bahadır Yenişehirlioğlu, Derviş’te Barbaroslar dizisinde canlandırdığı Derviş karakterinden yola çıkarak ustalıklı bir kurgu ve etkileyici bir üslupla bambaşka bir tarih anlatısı sunuyor.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan – Bilgelik Psikolojisi 1-2
21. yüzyılın en temel değeri “bilgelik”tir.
Bilgeliğin sadece sözde ve soyut bir tavır olarak kalmaması, aksine günlük hayatımızın bir parçası ve yaşam pratiğimizin bir değeri olması gerektiği düşüncesiyle yola çıkan Prof. Dr. Nevzat Tarhan Bilgelik Psikolojisi 1-2 adını verdiği iki eserle 21. yüzyılın en temel değeri olarak gördüğü bilgeliği masaya yatırıyor.
“Rasyonel İnanç ve Spinoza’nın Yanılgısı” alt başlığını taşıyan Bilgelik Psikolojisi 1 kuantum sonrası dönemde bilimin ulaştığı veriler ışığında inancın rasyonel akılla nasıl da ortak temellere dayandığını, Higgs Bozonu-Tanrı Parçacığı tezinin bilimsel temelini, Yaratılış ve Evrim ikilemi gibi konular eşliğinde bugün gelinen noktada bilimin yaratılışı hesaba katmasının bilimsel etik açısından bir zorunluluğa dönüştüğünü kanıta dayalı verilerle aktarıyor.
“İyi, Doğru ve Güzeli Bulma Sanatı” alt başlığını verdiği Bilgelik Psikolojisi 2 ise Batı’nın Pozitif Psikoloji olarak tanımladığı bilgelik öğretisinin orijinal kökenlerine atıfta bulunarak ego-ben kavramlarına bilgelik temelli bir bakış getiriyor. Bilgeliğin dinamiklerine, aile, toplum ve liderlik konuları özelinde pratik hayata aktarılmasına ve tasavvufla bağına dair geniş kapsamlı bilgiler sunuyor.
Küresel ölçekte adalet ve barışın gezegenimize hakim olması için, aklın rehberliğinde, vicdan ve hesap verebilirlik kavramlarının eşliğinde bir bilgelik paradigmasına ihtiyaç olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Bilgelik Psikolojisi 1-2 adlı çalışmasında teori ve pratiği bir araya getirerek yüzyılımıza çare olabilecek bir teklif sunuyor.

Pedagog Ali Çankırılı – Benimle Oynar Mısın Baba?
Oyun çocuğun en ciddi işidir.
“Oyun, çocuk için sadece bir oyalanma ve eğlence aracı değildir; fiziksel, zihinsel, dilsel, motor, sosyal-duygusal gelişim alanlarını destekleyici bir role sahiptir. Oyun çocuğun en ciddi işidir” diyerek yola çıkan Ali Çankırılı ‘Benimle Oynar mısın Anne?’den sonra ‘Benimle Oynar mısın Baba?’ ile çocuklarıyla kaliteli vakit geçirmek isteyen anne ve babalara bir destek eli uzatıyor.
Bilgisayar ve internet odaklı oyunların çocuklarımızı adeta işgal ettiği şu dönemde evdeki basit materyallerle bazen de hiçbir malzemeye ihtiyaç duymadan uygulanabilecek oyun ve etkinlikler giderek daha da önem kazanıyor. Çünkü çocuğun duygusal, bedensel, zihinsel olarak aktif biçimde katılacağı oyun ve etkinlikler dikkat, algı, duyusal gelişim ve farkındalık üzerindeki olumlu etkilerde bulunuyor.
Bu ihtiyacın farkında olan ama çocuklarıyla basitçe ve gelişimlerine destek olacak içerikte farklı oyunlar ve etkinlikler oluşturmakta zorlanan anne babalar Benimle Oynar mısın Baba’da yaş gruplarına, uygulanacaklarına mekâna ve kazanımlarına göre gruplandırılmış etkinliklerle çocuklarıyla dolu dolu vakit geçirecek, zaman zaman da geçmişin sokak oyunlarının bugüne taşınan versiyonlarıyla kendi çocukluklarına doğru keyifli bir yolculuğa çıkacaklar.

Kitaptan
“Çocuk için çok ciddi bir faaliyet olan oyun, aynı zamanda bir eğlence ve öğrenme kaynağıdır.”
“Oyun çocuğa araştırma, gözlem yapma, keşfetme, yeni beceriler geliştirme ve başarısızlık endişesi duymadan istediği kadar deneme yapma fırsatı verir.”
“Çocuk arkadaşlarıyla oyun oynayarak; paylaşmayı, yardımlaşmayı, işbirliği yapmayı, sırasını beklemeyi, sorumluluk almayı, kurallara uymayı, başkalarının hakkına saygı duymayı ve kendi hakkını korumayı öğrenir.”

Ömer Sevinçgül – Hayaldi Roman Oldu
Yazar kanadı kırık bir kuştur, uçup gidenlerin ardı sıra ağıtlar yakan.
Upuzun bir yolculuktu bu. Hiç bitmeyecek izlenimi veriyordu. Yorucuydu. Nihayet özgün olaylarla örülü bir metin çıktı ortaya. Hayaldi, roman oldu. Kitabı bu gece bitirdim. Tan vakti girdi. Üsküdar gökleri kızıla boyandı. Birazdan sabah olacak, sonucu merakla bekleyen yayıncım metni almaya gelecek.
Kitap yayınlandıktan sonra bir nüshasını sana kendi elimle vermek isterim. Kim bilir, belki yine gelirsin. Günbatımına yakın sahilde oluyorum. Gelemezsen, sonsuzluk sahilinde bekle beni. Yoldayım, geliyorum.
Ömer Sevinçgül, bu kitabında sadece yazarlığa dair değil, hayata dair deneyimlerini sade dili, akıcı anlatımı ile son derece etkileyici bir roman kurgusu içinde okurla paylaşılıyor.

Çocuk Edebiyatının Nobel’i Carniege Madalyası 2022 Adayı
Hannah Gold – Son Ayı
Her şeyi değiştirecek bir dostluk…
Ayı Adası'nda hiç kutup ayısı kalmadı.
En azından, araştırması onları altı aylığına Kuzey Kutbu'na götürdüğünde April'in babası ona böyle söylüyor. Ancak bir gece April, ufukta belirgin biçimde bir ayı silüetinin hareket ettiğini görür. Burada olmaması gereken, aç, yalnız ve evinden çok uzakta olan bir kutup ayısı. Bir şeylerden mahrum kalan bir ayı, tıpkı April gibi.
Aralarındaki beklenmedik bağ büyürken April yeni en iyi arkadaşını kurtarmaya kararlıdır ve böylece hayatının en büyük ve en önemli yolculuğu başlar.
Ayıyı kurtarmak için bir yolculuk... Ve belki April'in de kendini kurtarması için bir şans...

Ödüller ve Adaylıklar
Hannah Gold’un ilk kitabı Son Ayı, pek çok dilde yayımlandı ve çok satanlar listelerine girdi. İngiltere’de 2021’in En İyi Çocuk Kitabı seçildi.
- 2022 Carniege Madalyası Adayı
- 2022 Blue Peter Kitap Ödülü Finalisti
- 2021 Best Class Read Kitap Ödülü Finalisti
- The Guardian Yılın En İyi Çocuk Kitapları Seçkisi
- The Bookseller Yılın Öne Çıkanları
- The Observer Yılın En İyi Çocuk Kitapları Seçkisi
- The Times Haftanın Çocuk Kitabı

Ne Dediler?
“Tamamen büyüleyici bir çıkış kitabı. Doğa, sevgi ve gezegen için umut dolu.”
Carlie Sorosiak, Ben Cosmo’nun yazarı
“Bizim için, kutup ayıları ve gezegen için önemli bir çıkış romanı. Derinden etkileyici, güzel anlatılan ve unutulmaz bir hikaye.” – Micheal Morpurgo, Savaş Atı’nın yazarı
“Hayvan severler, çevre aktivistleri ve feminist hikayeleri sevenler için dokunaklı bir seçki.”
-Kirkus Reviews
“Lirik bir çıkış kitabı.” – The Telegraph
“Bu kitabı okumak bir zevk!” – The Daily Mail
“İklim değişikliğinin doğadaki yıkıcı etkilerine cesur ve korkusuz bir bakış.”
– School Library Journal

Türkiye’nin En Genç Yazarı Unvanıyla Çıkış Yapan İsimden Yepyeni Bir Roman
Rana Demiriz – Rüzgara Fısıldayan Kadınlar
Arkeolojik bir kazıda bulunan esrarengiz bir el motifinin Anadolu Ortaçağı'na uzanan hikâyesi...
Arkeolojik bir kazıda bulunan esrarengiz bir el motifinin Anadolu Ortaçağı'na uzanan hikâyesi...
Yıllarca Saltuklu Beyliğine hükümdarlık yapmış olan Mama Hatun'u zindandan kurtarabilmek için Mahsima Cihan Hatun, şifa arayışıyla Işık Ülkesi'ne doğru at üstünde uzun bir yolculuğa çıkar. Bu zorlu yolculuktaki durakları olan karanlık manastırlarda, hanlarda, kervansaraylarda esen rüzgârlar, kulağına tarihin güçlü ve cesur kadınlarının hikâyelerini üfler. Kuvvetini duyduklarından alan Mahsima, nesillerdir yalnızca kadınlar arasında süregelen sırrı aydınlatarak, hükümdarı kurtaracak iksire ulaşabilecek, Mama Hatun'u ve de kendi hayatını kurtarabilecek mi?

Kitaptan
“Giyimimden, kuşamımdan, gümüş başlığımdan, Yakamoz’dan ya da kılıcımdan bir bey kızı olduğumu anlama ihtimali olduğunu fark ettim. Kervan sahibi zengin bir kadın olmak beni güzelce koruyabilecek bir maskeydi. O an fark ettiğim gerçek yüzüme öyle sert bir şekilde çarptı ki, aldığım bütün darbelerin üstüne son darbe oldu. Sahip olduğum bütün tarih ve kimlik geride kalmıştı ve ben onları yansıtan ismimi de kullanamazdım artık. Dönüşü olmaz yola çoktan girmiştim. Konuştuğumda sesim bana bile yabancı geldi.
“Kuzgun,” dedim. “Benim adım Kuzgun.”
“Her şey çok ani olmuştu. Bir anda lidersiz, ailesiz, vatansız ve yapayalnız kalmıştım. Çocukluğum, beni ben yapan, geçmişe, benliğime bağlayan her şey bir bir yitip gidiyordu. Gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya devam etti. Göğsümün ortasında acıyan yere elimi götürdüm. Çığlık atmak istedim. Kimse beni duymazdı artık. Konuşmak, anlatmak, sormak, dinlemek istedim. Hiç kimse yoktu.”

Emine Arlı – Eski Dostum Kertenkele
Cesaret, özgürlük, merak ve dünyayı keşfetmek hakkında etkileyici bir fabl.
Uzakları merak eden, dünyada başka neler olduğunu sorgulayan Kuzgun, bir sabah yola çıkmaya karar verir. Yolculuk, tehlikelerle doludur fakat Kuzgun asla pes etmez. Hayalini kurduğu okyanusa kavuşmak için fırtınalara direnir. Hiç görmediği suya duyduğu özlem sayesinde kırık bir kanatla denize ulaşır. Hayatta bildiği pek çok şeyi ona susarak öğreten balıkçıyla karşılaşır ve kendisi gibi yalnız martıyla tanışır.
Kuzgun, dönüş yolunda dinlenmek üzere bir yuva yapar kendine. Fakat bu dikenli çalılarla dolu yer aslında bir kertenkelenin uzun zamandır yuvasıdır. Tatsız bir tanışma olsa da ilk karşılaşma yalnızlıklarını paylaştıkları yaşadıklarını anlattıkları iki iyi arkadaş olurlar. Kuzgun, yaptığı yolculukta gördüklerini anlatırken kertenkele ise yıllardır saklandığı yuvasından çıkmak için cesaretini toplar.

Ödül Avcısı Bir Roman
Elle McNicoll – Bir Tür Kıvılcım
“Diğer insanların zihinleri küçüktür. Senin beynin çok büyük. İçinde her şeye ve herkese yer var. Diğer insanlar gibi olmak istemezsin.”
11 yaşındaki Addie, farklı olmanın nasıl bir şey olduğunu bilir. Başkalarının görmediği şeyleri görür. Görmezden gelebilecekleri sesleri duyar. Sarılmakta, göz teması kurmakta ve insanların yüz ifadelerini anlamakta zorlanır. Ve bazen her şeyi aynı anda hisseder.
Addie’nin kötü kalpli öğretmeni onu herkesin içinde küçümser, yeteneğini yok sayar hatta sınıf arkadaşlarının onunla alay etmelerini önemsemez. Sadece kendisi gibi otistik ablası, Addie’nin yaşadıklarını gerçekten anlar. Addie, yaşadıkları kasabada bir zamanlar büyücülükle suçlanan uyumsuz kadınların öldürüldüğünü öğrendiğinde bu ‘cadıların’ hikayesinde daha fazlası olduğunu bilir. Tıpkı kendi hikayesinde olduğu gibi. Sahip olduğu keskin empati sayesinde onların anısına sahip çıkmaya kararlıdır. Addie, kasabasındaki insanların onu nasıl gördüğüne meydan okuyabilir ve sesini duyurabilir mi?
Ödüllü yazar Elle McNicoll’dan verdiği mücadelede boyun eğmeyi reddeden bir kız hakkındaki heyecan verici bir hikaye…
Ödüller ve Adaylıklar
- Blue Peter En İyi Kitap Ödülü
- Waterstones Çocuk Kitapları Ödülü
- 2021 Carniege Madalyası Ödülü
- Blackwells Yılın En İyi Çocuk Kitabı
- The Bookseller 2021 Yılı En İyi Kitaplar
- Brandford Boase Ödülü
- Books Are My Bag Ödülü
- Guardian En İyi Kitap
Ne Dediler?
“Ciddi ve hassas.” -Kirkus Review
“Elle McNicoll, otistik olmanın nasıl bir şey olduğunu okuduğum her şeyden daha iyi aktarıyor.” -The Times Book of the Week
“Otistik bir anlatıcıya sahip bu olağanüstü romanda McNicoll, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazıyor. Romanın köklerine indiğimiz derinlikli bir hikaye.” -The Sunday Times Book of the Week
“Kısa, tatlı ve kolay anlaşılır bir kitap ama söylenecek çok şey var.” -BookTrust
“Muhteşem, parlak bir çıkış romanı.” -Lisa Thompson

Valentina Rizzi – Aceleci Ayıcık Babu: Asla Geç Değil
Söz konusu arkadaşlık ise ASLA GEÇ DEĞİL!
Ayı Babu, çok meşguldür. O kadar meşguldür ki ne arkadaşlarına selam verecek ne birine çarptığında özür dileyecek ne de kendi kendi kalbinin sesini dinleyecek vakti yoktur. Ta ki çok kıymet verdiği saatini kaybedene dek... Saatini bulmak için arkadaşlarından yardım isteyen Babu'nun öğrenmesi gerekenler vardır. Arkadaşları, Ayı Babu’ya arkadaşlığın hayata kattığı güzellikleri hatırlatır.
Aceleci Ayıcık Babu, zaman kavramına başka bir gözle bakabilmeyi, sevdiklerimize zaman ayırabilmeyi ve kalbimizin sesini dinlemeyi lirik bir dille anlatıyor.
2016 yılında White Ravens Listesi’ne giren Valentina Rizzi’nin yazdığı bu sımsıcak öykü Francesca Carabelli’nin eğlenceli çizimleriyle hayat buluyor.
Çocuklar, zaman kavramına farklı bir gözle bakacakları, arkadaşlığın hayata kattığı güzelliği, başkalarına zaman ayırmanın önemini fark edecekleri Aceleci Ayıcık Babu'yu çok sevecekler.

Kitaptan
“Bu hayatta meydana gelen her şeyin bir sebebi vardır, Babu.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Seni ne zaman görsem hiç durmadan koşuyorsun ve ‘Geç kalıyorum, geç kalıyorum!’ diye ağlıyorsun.
Bu bitmek bilmeyen koşturmacanın içinde senin hiç dinlemediğin başka bir tik-tak daha var.
Kendi içindeki saati dinlersen eğer aradığını bulacaksın.”