Reklam

Sıradanlığa Sait Faik dokunuşu

Sıradanlığa Sait Faik dokunuşu
11 Mayıs 2021 - 14:02

Haydar Ergülen
Sait Faik’in hem bavulu var hem bavulunun ‘mütemmim cüz’ü gibi krem rengi pardösüsü var, bu ikisi Orhan Veli’de de var, ondan farklı olarak Sait’in babasına Grenoble’dan gönderdiği küçük mektuplar ve kartpostallar var. Tek Orhan Veli varken, iki Sait Faik var. Biri bir zamanlar Pera’da, Grenoble’da, biri de yanında köpeği, başında şapkası, keten pantolonu ve yazlık pabuçlarıyla Burgazada’da bir deniz çocuğu olan Sait.

Sait Faik’in bavulunda iki ada var, biri ‘Ada’ diye anılan Adapazarı, ikincisi ona ev, sokak, deniz olmuş Burgazadası. Çakırada. “İşte çocukluğumun ve ilkgençliğimin haritalarındaki adalar beni, sonunda bir gün özlediğim adaya tesadüfen bırakıverdiler. Yaşım orta yaşı bulmuştu ama, nihayet asıl yuvama dönmüştüm. Sanki on dört yaşında sarışın bir oğlanken basıp gitmiştim...” Çakır bakışlı. Sarışın duruşlu. Gök gözlü. Ada akıllı. O ‘sanki ondört yaşında sarışın bir oğlan’, o yaştan, sarışınlıktan, o çocuktan fazla açılmamıştır öldüğünde.
Dağlarca’nın ‘Ağıt’ı Sait Faik öyküleri güzelliğindedir: “Ölmüş Sait/ Deniz mavisinden erken/Bunca sevgiden sonra/ Ölmüş annesini öperken/.../Ölmüş eli ayağı uzak/Camların üstü buğu/ Ölmüş çocuklar izin vermeden/ Yüzünde sarışın çocukluğu.”
Sarışınlığın bir karaşınlık gibi durduğu seyrek adamlardan. “Bir insanı sevmekle başlar her şey” deyişinden sulandırılmış bir insan sevgisi değil, tam tersine bir ‘sevgi ahlakı’ çıkar: “Bu dünyada insan en güzel, en büyük, en bahtiyar olacak mahluktu. O halde, niçin sokakta çıplak çocuklar, aç gezenler, işsiz delikanlılar, titreşen köylüler, yalnız namazlarını ve torunlarını seven ihtiyarlar vardı?” ‘Karaşın’, Ece Ayhan bulgusu. “Nereden geldiği, nereye gittiği bilinmiyor. Öncesi sonrası yok bu adamın. Çok tuhaf. Sonrası olmaya çalıştılar. Edebiyatta ve şiirde hiç akrabası olmamış. Sivil şairleri büyük çapta etkiledi. Sait Faik’le Dağlarca’nın etkisindeyiz. Sait Faik hem sıkı, hem sivil, ayrıca da cins şair.” Karaşın bir Çakır. Çakır, Ece Ayhan sunusu. Denizde öptüğü balıklar dolaşan adamın hikâyelerinde de Ermeni balıkçılar, topal martılar, dünyanın en güzel köpekleri, en mutlu kediler dolaşır. Sait de zaten hem denizin bir ‘ada’sı gibidir hem de içinden geldiği gibi: “İçim ona nehirlerin denize aktığı gibi akıyordu.” diyecektir. Yazısı nehirlerin denize aktığı gibi akarken, şiiri de ilkbahar dereleri gibi usul usul yürür. Öykü kişileriyle şiir kişileri kardeştir, sevgilidir, arkadaştır. Bir rüyanın içinden yazdığını o insanlardan, hayvanlardan, kuşlardan, balıklardan biliriz. Belki de gündelik yaşamında o kadar yakınlık kuramadığı varlıklara asıl duygularını, ki sevgi cömerti biridir, öykülerinde, şiirlerinde, yani rüyalarında gösterebilmiş, açabilmiştir.
Cemal Süreya nasıl bütün Türk şiirini birbirine bağlayan bir köprüyse, Sait Faik de Garip ile İkinci Yeni arasında bir saat gibi salınıp durmuştur. Akrebi İkinci Yeni, yelkovanı Garip olan bir saat. Ama getirdiği olanak ve açtığı alan, onda bir İkinci Yenici tutumu olarak belirir. Karası olmayan biri. Denizden denize ayak basıyor sanki. Balıklarının denizi öptüğü gibi harfleri, sözcükleri de öpüyor denizi. Ada onda bir toprak, bir kara parçası değil, bir mevsim gibi, denizse aynası. Ne yapsa, ne yazsa denize bakıyor. Denizlerin bereketinde, balık adlarının bütün alfabeleri doldurup keyifle kuyruk çarptığı zamanlarda, balıkçıların bolluktan şakayla şikayet ettiklerinde ve bu bolluk karşısında kendilerini balıkçıdan çok ırgat olarak gördükleri sezonlarda, onun iyiliğinin, yazdıklarının payı vardır. Öyleyse her dilde vira bismillah! Vira Sait! Barba demeyi de, Barba’yı sevmeyi de öğreten adam. Barba Antimos, Barba Yorgo, Cumhuriyetin tenezzül etmediği Birtakım İnsanlar, ki bir başkasının yapıtında karşımıza’anti- kahramanlar’ olarak çıkabilecek insanlardır, Sait’in yapıtında birer kahraman olarak dururlar, görünürler. Onları kahraman yapan şey de sıradan oluşlarıdır ve bu sıradanlığa Sait Faik dokunuşudur. Onun iyimserliğidir. Nâzım Hikmet “ben iyimserim dostlar, akarsu gibi” dizesini Sait Faik için yazmış gibidir. Dağlarca’nın “Sait’e Ağıt”ı sürüyor: “Yıldızlar gitmez gün doğmaz/Ölmüş korkunç uykusu yerde/ Ölmüş belli belirsiz düşcek/Üşür balıklar öykülerde/.../Ölmüş/Ağaç bir gölgesi iki/Ama neden