Reklam

Zülfü Livaneli yanıtlıyor: Roman kaç sayfa olmalı?

Acaba Savaş ve Barış gibi epik bir başyapıt 150 sayfayla, İlyada 120 sayfayla anlatılabilir miydi? Düşüncesi bile korkunç geliyor! Buna karşılık Kafka’nın Gregor Samsa’sının böceğe dönüşmesi 600 sayfa tutsaydı herhalde okunması çok zor bir eser çıkardı meydana.

Zülfü Livaneli yanıtlıyor: Roman kaç sayfa olmalı?
09 Aralık 2021 - 09:20
İki büyük edebiyatçı Zülfü Livaneli ile Yaşar Kemal yanyana... 
 
Zülfü Livaneli
Kitapçıya girdiğimiz zaman rafların çeşitli kalınlıkta kitaplarla dolu olduğunu görüyoruz. Elli sayfa olanı da var, bin beş yüz sayfa olanı da. Bazı romanlar ciltlere ayrılarak üç bin, beş bin sayfaya kadar çıkabiliyor. Demek ki dünyada standart bir roman ölçüsü yok. Bazı yazarlar uzun hatta çok uzun romanlar yazmayı seviyor, bazıları ise dertlerini daha az sayfayla anlatıyor. Hatta aynı yazarın iki kitabı birbirinden çok farklı boyutta olabiliyor. Kendi kendinize acaba bu işin ideal bir ölçüsü olabilir mi diye sorduğunuzda cevap vermenin olanaksızlığını fark ediyorsunuz. Önemli olan yere sağlam basmak.
Eski Amerikan başkanlarından Abraham Lincoln’e ‘bir insanın ideal bacak boyu ne kadar olmalıdır?’ diye sorduklarında yalın bir cevap vermiş: Yere ulaşmaya yetecek kadar. Galiba bu cevap edebiyat yapıtlarına da uygulanabilir. Her yazar eserinin uzunluğuna kendi karar verir. Kimisi uzun yazmaktan nefret eden Borges gibi kısa hikâyeler yazmakta bulur kurtuluşu kimileri de Murakami’nin son romanı 1Q84 gibi 1200 sayfa yazar. Borges’in hikâyeci Murakami’nin ise romancı olduğu romanların da hikâyelerden daha hacimli olması gerektiği gibi bir düşünce ileri sürülebilir elbette. Ama roman ve hikâye arasındaki fark sayfa sayısından daha başka bir nitelik taşıdığı için şimdilik bu karşılaştırmayı yapmayalım. Borges hiçbir uzun romanı okumaya dayanamadığını belirterek Don Quijote’yi bile dağınık gevşek dokulu bir kitap olarak niteliyor. Ama insan bu noktada düşünmeden edemiyor.

Acaba Savaş ve Barış gibi epik bir başyapıt 150 sayfayla, İlyada 120 sayfayla anlatılabilir miydi? Düşüncesi bile korkunç geliyor! Buna karşılık Kafka’nın Gregor Samsa’sının böceğe dönüşmesi 600 sayfa tutsaydı herhalde okunması çok zor bir eser çıkardı meydana.Demek ki iyi romanlar uzunluklarını kendileri belirliyorlar. İçinde çok karakter bulunan geniş bir döneme yayılan konuları özet olarak anlatmanız olanaksız. Çünkü Umberto Eco’nun yoğunlaştırma dediği işlemi uygulamak için uzatmaya gereksinim duyarsınız. Ama aynı Eco eylemin hayattaki gibi birebir anlatıldığı öyküleme zamanıyla gerçek zamanın eşit olduğu ürünlere hiç çekinmeden pornografi sıfatını yapıştırıveriyor. Bazı romanların gereksiz yere uzatıldığını, yazarın gevezeliği yüzünden yüzlerce anlamsız sayfanın arka arkaya dizildiği sıkıcı kitapların yazıldığını da gözden uzak tutmamak gerekir. Burada öznel bir ölçü söz konusu. Eğer bir roman ne kadar önemli bir konu anlatırsa anlatsın sizi sıkıyorsa içinize fenalıklar basmasına neden oluyorsa en iyisi kaldırıp bir kenara koymaktır. Borges de bunu tavsiye eder ve ekler: Dünyada okunmayı bekleyen o kadar iyi kitap var ki! (Sık sık Borges’ten söz etmem belki tuhaf gelebilir ama bence bunun nedeni Borges’in edebiyatın niteliği üzerine çok düşünmüş ve bunları yazmış olmasıdır.)
Kısa romanın tadı
Gelelim bir okur olarak benim tercihime. Novella olarak da adlandırılan mücevher gibi kısa romanlara bayılırım. Osmanlı deyimiyle efradını cami ağyarını mani (aslolanı anlatan gereksiz ögeleri de ayıklayan) romanları okumaktan çok zevk alırım. Bu formatta başyapıtlar yazılmıştır. Bunlardan hemen aklıma gelen birkaçını saymam gerekirse; Ernest Hemingway’in İhtiyar Adam ve Deniz, John Steinback’in Fareler ve İnsanlar, Gabriel García Márquez’in Kırmızı Pazartesi, Yaşar Kemal’in Yılanı Öldürseler, Kafka’nın Dönüşüm, Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar kitaplarını sıralayabilirim. Ve elbette Çehov’un uzun hikâyelerini. Bu boy kitaplar edebiyatçıların ilgisini çok çekmiş çok tartışılmıştır. Epey eskiden okuduğum ve şimdi kimin olduğunu hatırlayamadığım bir anı kitabında yazar hastanedeki bir başka yazar arkadaşını ziyaret eder ve ona beklenebileceği gibi sağlık durumunu sormak yerine Almanca “Roman oder Novella” der, yani Roman mı kısa roman mı? Heyecanlıdır çünkü Alman edebiyatı da Goethe’den Kleista Hesse’ye kadar kısa roman başyapıtlarıyla doludur. Aslında zor bir konu bu. Çünkü bazen yüz sayfalık bir roman uzun gelir okura bazen de sekiz yüz sayfa kısa. Demek ki konu ve tanıtılan karakter çokluğu romanın sayfa sayısını belirliyor. Ne mutlu konunun gerektirdiği kadar yazan ne fazla anlatan ne eksik bırakan deyim yerindeyse edebiyatın altın ölçüsünü bulan yazarlara!

 
Zülfü Livaneli