Reklam

Özgün polisiyeler yazmanın yolu çok okumaktan geçiyor

Özgün polisiyeler yazmanın yolu çok okumaktan geçiyor
15 Nisan 2021 - 14:10
Mustafa Kömüş
Nihal Orhan ilk romanı Çaylak’ı Alfa Yayıncılık’tan yayımladı. Roman bir otel odasında işlenen cinayetin ardından gelişen olayları ele alıyor. 2016 yılında başlayan romanda o dönemin birçok güncel meselesi kendine yer buluyor. Polis içindeki çeşitli çekişmeler, FETÖ gibi birçok konuya değinilen romanda kendisi de bir hukukçu olan Nihal Orhan, zanlılardan Avukat Ömer’e cinayetin çözülmesinde önemli bir görev veriyor. Bu durumu “işimi kolaylaştırmaya yönelik bir tercihti” diye açıklayan Orhan bir yazar için okumanın önemini şu sözlerle açıklıyor: “Ancak okuyarak öğreniyoruz. Bir konuyu madde madde ezberlesek de kitap okumadan, bir polisiyeyi iyi polisiye bir eseri iyi bir eser yapanın neler olduğunu içselleştirmeden kendi yazdıklarımıza uygulayamayız.” Orhan ile kitabını ve polisiye edebiyatı konuştuk.

Romanınız 2016 yılında geçiyor. Bunu özellikle mi tercih ettiniz?
Çaylak’ın 2016 yılında geçmesinin başlıca sebebi, yazmaya 2016 yılında başlamış olmam. Aklıma gelen cinayet fikri ve ana hatlarıyla belirmeye başlayan hikâye açısından hangi tarihte geçtiğinin bir önemi yoktu, bunu herhangi bir zamana, döneme yerleştirebilirdim. Ben de madem zamansal açıdan bir gereklilik yok, neden şimdiyi anlatmıyorum ki diye düşündüm. Hatta mümkün olan en güncel anlatıyı yakalayabilmek için, romanı yazmaya başladığım günü, hikâyenin ilk günü olarak belirlemiştim. Eş zamanlı ilerlemeyi ve henüz yaşanmamış olayları hikâyeye dâhil edebilme ihtimalini heyecan verici buldum. Nitekim hiçbir zaman gündem sıkıntısı çekmeyen ülkemizde, romanın geçtiği yalnızca 1 yıllık süreçte başta darbe teşebbüsü olmak üzere yaşamlarımızı etkileyen birçok toplumsal gelişmeye tanık olduk. Bu tanıklıkları kahramanlarımın gözünden kurguya katmaya gayret ettim.

FETÖ’ye de kitapta yer veriyorsunuz. Ayrıca emniyet içindeki diğer çekişmeler de kitapta yer alıyor. Bu tip güncel meselelere yer verme sebebiniz nedir?
Bir önceki soruda belirttiğim gibi amacım zaten günceli anlatabilmekti. Siyasi ve toplumsal hayatı bu denli etkileyen bir oluşuma yer vermemem düşünülemezdi. Kahramanım bir polis olduğu için emniyet teşkilatı içindeki çekişmeler de hikâyenin doğal gereğiydi diyebilirim. Aslında ben Sinan özelinde, daha kişisel haliyle ele aldım konuyu. Bu anlamda Sinan polis değil de örneğin şirket çalışanı olsaydı yine böyle bir çekişme hali içindeki beyaz yakalıları izleyecektik hikâyede. Kişisel hırslar, kıskançlıklar, küçük hesaplar, çıkar ve ego çatışmaları… Ama tabii yakın geçmişi de dâhil ederek romanın geçtiği zaman dilimi ülkenin tüm kurumlarında büyük bir kargaşanın yaşandığı bir dönemdi. Bu kargaşanın yargı ve emniyetteki yansımalarını da aktarmaya çalıştım.

Türkiye’de pek de alışık olmadığımız bir şekilde cinayeti çözmek için çaba harcayan Avukat Ömer aynı zamanda zanlılardan birisi. Bunu tercih etme nedeniniz neydi?
Ömer’in avukat olması işimi kolaylaştırmaya yönelik bir tercihti. Romanı yazmaya herhangi bir tasarım yapmadan başlamıştım ve bir avukat olarak bildiğim dünyayı anlatırsam hikâyeyi daha kolay kurup ilerletebilecektim. Açıkçası iyi ki de böyle yapmışım zira anladım ki ben en iyi yazım aşamasında düşünüyorum. Yazarken aklıma anlık ilhamlarla gelen fikirleri hızlıca takip etmek hem kurguyu hem de anlatımımı daha doğal ve akıcı hale getiriyor. Halihazırda yıllardır gözlemlediğim avukatların, polislerin, mahkeme koridorlarının merkezinde olduğu bir hikâye düşlemek bana kesintisiz bir yaratıcı süreç sağladı.

İlk kitabınızın polisiye bir eser olması bu alana özel bir ilginiz olduğu anlamına mı geliyor?
 Bir okur olarak polisiyeyi her zaman sevsem de, asıl yoğunlaşmamın son birkaç yıl içinde, öyle çok da farkında olmadan gerçekleştiğini söyleyebilirim. Ağırlıklı olarak polisiye dışı roman, biyografi ve tarih kitapları okurken, polisiye kitapları bir nevi soluklanma arası olarak görüyordum. Yazmaya öyküyle başladım, yayınlanan ilk çalışmam da Notos dergideki polisiye olmayan öyküydü. Zaman içinde kitapçılardaki polisiye raflarının önünde daha çok vakit geçirmeye, bir film veya dizi izlemek istediğimde polisiye türünde olanları seçmeye başladım. Nitelikli polisiye eserlere duyduğum ilginin, aldığım keyfin artması bende polisiye yazma isteği yarattı. Yani evet, polisiyeye git gide artan özel bir ilgim olduğunu söyleyebilirim.

Polisiye yazmak isteyen yazar adayları için önermek istediğiniz yazarlar var mıdır? Ayrıca polisiye yazmak için yazar adaylarına neler önerirsiniz?
 Henüz ilk kitabını çıkarmış bir yazar olarak kendimi önerilerde bulunacak yetkinlikte görmüyorum ancak deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. Polisiye okumaya çocukluğumda Agatha Christie’lerle başladım ve sonrasında da elime ne geçerse okudum. Yaklaşık 25 yıl ve 300 civarında olduğunu tahmin ettiğim kitaptan sonra, bir okur olarak beni en çok etkileyen yazarlar Agatha Christie, Edgar Allan Poe, Arthur Conan Doyle, Georges Simenon, Raymond Chandler, Patricia Highsmith, Ruth Rendel oldu. Bu saydıklarım dışında başka çok iyi yazarlardan mükemmel eserler okuduğum gibi ortalama veya kötü kitaplar da okudum. Yalnızca en iyilerini okuyup diğerlerini vakit kaybı olarak görmek de mümkün ama bence öyle değil. Başyapıtlar gibi kötüleri de bir yazara nasıl yazılır konusunda yön gösteriyor. Okudukça yazma konusunda bir içgörü ediniyoruz, tespit ettiğimiz hataları yapmamaya çalışıyoruz. Polisiye yazarken dikkat edilmesi gerekenleri yine ancak okuyarak öğreniyoruz. Bu konuda sadece internette yüzlerce söyleşi, makale bulunabiliyor, ama bunları defalarca da okusak, madde madde ezberlesek de kitap okumadan, bir polisiyeyi iyi polisiye bir eseri iyi bir eser yapanın neler olduğunu içselleştirmeden kendi yazdıklarımıza uygulayamayız. Ayrıca, bu okumaların arasına mutlaka Türk edebiyatını katmamız gerektiğini düşünüyorum. Amerikan veya şimdilerde İskandinav ülke polisiyesi taklidi, özgünlükten, doğallıktan ve en nihayetinde gerçeklikten uzak kitaplar yazmaktan ancak bu şekilde kaçınabiliriz. Hele o “lanet olası” yapay diyaloglardan kurtulmanın yolu, kendi edebiyatımızı iyi bilmekten geçiyor.