Reklam

ÖYKÜ/Kar

ÖYKÜ/Kar
22 Mart 2021 - 12:27
Dilek Kürçer
Gece hayli ilerlemiş, aralıksız yağan kar şiddetini iyice artırmıştı. Sokak lambalarının loş ışığı hem geceyi aydınlatıyor, hem de dışarıdaki tipinin şiddetini gözler önüne seriyordu.

Aylin yavaşça ablasının oturduğu kanepenin kenarına yanaştı ve sesini alçaltarak,
“Ablacım babam kaç gibi gelir acaba?” diye sordu.
Ayla ne sormak istediğini anlayarak hemen cevap verdi.
“Bilmiyorum canım ama geç kaldı diye sarhoş gelecek değil ya, belki de işleri uzamıştır” dedi kardeşini rahatlatmaya çalışarak. Bu sırada anneleri de mutfakta oyalanıyordu kendince. İçinde sıkıntı, yüreğinde telaşla.
Babaları Tahsin Efendi’nin boya malzemeleri satan küçük bir dükkânı vardı. Kimseye muhtaç olmadan yaşıyorlardı. Tahsin Efendi içmediği zaman melek gibi bir adamdı. Ama içtiğinde bambaşka bir insana dönüşüverir; kırar, döker, ağza alınmayacak sözler söylerdi. Kızlarına fiske dahi vurmayan adam, anneleri Ayşe Hanım’a çok eziyet ederdi. Zavallı kadıncağız ses seda çıkaramaz, kaderine razı gelirdi. Çocuklarının hatırına her şeye katlanır, derdini sıkıntısını içine atardı.
O evde kimse akşam olsun istemezdi. Hava karardığında herkesin evinde tatlı bir telaş başlar, neşe ile hazırlanan sofralara çatal bıçakların çıkardığı sesler eşlik ederdi. Kulaklarına kadar gelen bu sesler en tatlı melodilerden daha güzeldi çocuklar için. Çünkü o seslerde huzur, mutluluk vardı. İşten eve dönen babaların etrafında toplanan mutlu çocuklar vardı. Bir iki kere şahit de olmuşlardı bu coşkuya, istemeyerek olsa da.
İki kardeş camın kenarına iyice yaklaştılar. Yanan sobadan tavana vuran kızıllık odayı aydınlatıyordu. Sessizce perdenin arkasından dışarıyı seyre daldılar ve korku içinde babalarının gelmesini beklemeye başladılar. Yaklaşan her taksi, minibüs, otobüs ile yüreklerini ağızlarına gelerek.
Birden Aylin, ablasına dönerek;
“Ablacım, bak şu karşıdaki evde Elifler oturuyor.” dedi. “Onların babaları hep zamanında gelirmiş evlerine, hem de asla içki içmeden. Hep masallar anlatırmış Elif’e. Geçen gün bana sordu ‘senin baban hangi masalı anlatıyor sana’ diye.” Sonra kabahat işlercesine duraksadı.
Ayla kardeşine dönerek; ‘’Eee ablacım, sen ne söyledin peki’’ dedi.
‘’Yalan söylemenin çok kötü olduğunu bile bile attım kafadan bir şeyler işte’’ deyip mahcup biçimde ablasının yüzüne baktı. Sonra telaşla,
“Bana ne dedi biliyor musun ablacım?”
‘’Hani annenin ağzı kanamıştı biz de yardıma gelmiştik. Çok korkmuştum ben o zaman.‘’ dedi ve ben çok utandım abla.”
Bunları söyler söylemez küçük kızın gözlerinden yaşlar boşaldı.
“Keşke yalan söylemeseydim ablacım. O zaman o günü hiç hatırlatmayacaktı bana ve bende mahcup olmayacaktım hiç. Üstelik yalan söylediğim için utandım kendimden’’ dedi ve sonra da başını ablasının dizine koydu, cevap bile beklemeden ağlamaya devam etti.
Babasının içkili gelip, annesini öldüresiye dövdüğü gecelerden birinde iki kardeş telaşla Eliflerin evine koşmuş ve yardım istemişlerdi. Elif’in babası apar topar gelmiş, annelerini babasının elinden zor kurtarmıştı. Anneleri ise senelerdir katlandığı zulme yine boyun eğmiş, ne ses çıkarmış ne de şikâyet edebilmişti. Ertesi gün babaları hiçbir şey olmamış gibi başlarını okşayıp, ceplerine harçlıklarını koyarak işinin yolunu tutmuştu. Onların yüreklerinde açılan yaralara bir yenisini daha ekleyerek.
Ayla kardeşine ne söyleyeceğini bilemeden, sadece saçlarını okşamakla yetindi. Hıçkırıklarına eşlik eden gözyaşları anlattı söylemek istediklerini.
Bir ara duraklayan kar yeniden şiddetini artırdı. Her taraf bembeyaz bir örtü ile kaplandı. Ve İki kardeş yeniden bu güzelliği seyre daldılar. Çünkü onların ilerde hatırlayacakları en güzel şey belki de; o bembeyaz, lapa lapa yağan kar olacaktı. Bir de akşam olduğunda onlarınkinin aksine lambaları ışıl ışıl yanan komşu evleri.
Birden acı bir fren sesi ile irkildi iki kardeş. Bu arada anneleri de koşarak geldi mutfaktan. Konu komşu herkes gibi onlarda telaşla balkonlara çıktılar. Aşırı hız nedeni ile iki araç kayarak yoldan çıkmış ve takla atmıştı. Her yeri toz duman kaplamıştı bir anda. Tam o sırada başka bir araç iyice yavaşlayarak durdu. Kızların dikkati kaza alanından sıyrılıp duran bu araca yöneldi. Evet, gelen babalarıydı, oldukça da sarhoş olduğu da belliydi yürümesinden.
Ertesi gün yine korku dolu bir gece geçirerek güne uyandı iki kardeş. Ama bu defa kimseden yardım istemeden. Sonrasında da okula gittiler ve dün gece yaşanan o kazada arkadaşları Elif’in babasının öldüğünü öğrendiler. Uzun geçen günün ardından eve dönerken iki kardeş bir an durup birbirlerinin yüzüne baktılar. Dile getiremedikleri şeyi gözleri ile birbirlerine söylercesine. Keşke ölen bizim babamız olsaydı dercesine. Tıpkı defalarca yaptıkları gibi. Sonra utandılar düşüncelerinden. Başlarını öne eğip kaderlerine razı, evlerinin yolunu tuttular yine. Tıpkı yıllardır aynı şeye razı gelen anneleri gibi…