Reklam

Nevruz Şahin yazdı... Rögar

Nevruz Şahin yazdı... Rögar
09 Mayıs 2021 - 10:11
Nevruz Şahin
Pul pul olmuş duvarların alçısında elini gezdirdi. O kadar kabarmıştı ki odanın duvarı, bazı kireç parçaları tırnak arasına girerek canını yaktı. Ama bu can yanmasını bastıran başka tedirginlikleri olduğu için hissetmedi bile. Üstüne üstüne gelen bu tek göz evden dışarı atmalıydı kendini. Ama dışarı çıktığında da çok dikkatli olmalıydı. Geçen gece gördüğü adam tekrar peşine takılırsa bu sefer kurtulamayabilirdi. İşleri yolunda gitseydi ve kapatmak zorunda kalmasaydı güzelim kitapçı dükkanını, pekala öderdi borcunu. Tuvaletin rögar ve yatağındaki ter kokusunun ağır birleşimi iyice ruhunu daraltmıştı.
Birden “pat” diye bir ses geldi. Evin işlek caddeye bakan balkonuna doğru adımlarken kapının zili çaldı. Zil illet ederdi adamı. Taşındığı ilk günden beri değiştirecekti güya ses yüksekliğini. Azıcık bassan bile en az yirmi saniye çalardı. Kapıyı açtığında karşısında ağzı, yüzü birbirine girmiş, pekte temiz olmayan dokuz on yaşlarında bir çocuk vardı. Topunun balkona kaçtığını söyledi. Adam topu almaya balkona gittiğinde aniden çıktığı için geceden yağan yağmur birikintisine bastı. Apar topar çoraplarını çıkarıp kapının önündeki terliklerini giyerek çocukla birlikte aşağıya indi. Hava kararıp iki üç kişi kalana kadar çocuklarla koşturdu. Kalbinin ağzında gibi atması ve terlemek çok iyi gelmişti. O anki vurdumduymazlığı ve sadece oyunun içinde olma duygusu tazelemişti ruhunu. Nefes alıp verirken duyduğu göğüs hırıltısı ve sigarayı bırakması gerektiği gerçeği, üç dört saatlikte olsa uçup giden beynini ve kalbini tekrar mahalle sokağına indirdi. Eve çıkmaya hazırlanırken köşe başında yine aynı adamla göz göze geldi. Hiçbir şey düşünmeden koşmaya başladı. Yine kalbi ağzındaydı sanki, ama bu sefer iyi hissettirmiyordu bu nefessizlik. Bir ara sokağa daldı. Adam ise sokağın önünden geçerek dümdüz koşmaya devam etti. Adamın geçip gittiği sırada çıkan ses dikkat çekiciydi. Ara sokakta sadece kalbinin sesini duyarak bekleyen adam iyice baktığında yerde bir karartı olduğunu fark etti. Beklediği yerde gördüğü değneği alarak yerdeki şeyin ne olduğunu anlamaya gitti.
Sokak o kadar sessizdi ki değneğin yerde çıkardığı ses bile yakalanma telaşıyla ürküttü adamı. Cismi kendine doğru çekerken bir cep telefonu olduğunu anladı. Bu mahalle biraz hayalet gibiydi. Kentsel dönüşüm başladığından beri sus pustu sokakları. Tam evinin yolunu tutacakken bir imdat sesi duydu. Biraz daha ilerlediğinde kapağı kenara itilmiş bir rögar kapağı görünce sesin nerden geldiğini de anladı. Kafasını uzatıp baktığında kendisini kovalayan adam olduğunu gördü. Adam öylesine bağırıyordu ki duyanın boğazı daha çok acırdı sanki.
Birden telefon geldi aklına. Ve o an anladı ki bu adamın yaşamı kendisine bağlı. Ama aynı zamanda kendi yaşamı da bu adamın yaşamasına bağlı. Bir süre çukurun başında pazarlık yaptılar. “Onu kurtarırsam hayatımı bağışlayacağı ve borcumu sileceği ne malum? Ayrıca buraya kadar koşmasam bu çukura düştüğünü hiç bilmeyecektim, peki bilip de yardım etmesem ne olur?” gibi bir sürü soru işareti kafasında oradan oraya koştururken, çocuklarla oynadığı saatleri hatırladı. Ne kadar da “sadece orda” idi. Yine aynı duyguyu yaşamak istedi.
Evine doğru yürürken her adımda kuş gibi hafifliyordu sanki. Yatağına uzandığında tuvalet ve ter kokusunu duymuyordu bile. “Yarın ilk iş şu zile el atayım” diyerek uykuya daldı.