Reklam

Kahramanı zorlamak her hikâye için iyi bir iştir

Kahramanı zorlamak her hikâye için iyi bir iştir
14 Nisan 2022 - 12:04

Can Uğur

Kahramanı zorlamak her hikâye için iyi bir iştir

Alper Canıgüz’ün son romanı Kıyamet Park’ta da 5 yaşındaki Alper Kamu’nun maceralarına odaklanıyoruz. Üçlemenin üçüncü kitabında Kamu’nun bir cinayeti çözme girişimleri söz konusuyken bu sefer bunu yalnız başına yapmıyor. Canıgüz’le
Kıyamet Park’tan ve Alper Kamu’dan başlayıp fantastik ve absürt edebiyattan yazmanın niteliğine geniş bir çerçevede söyleşi gerçekleştirdik.

  • Alper Kamu 5 yaşında bu romanda da. Hep o yaşta mı kalacak sebebi nedir bunun?

Elbette öncelikle Alper Kamu’nun büyümesi onu özgün kılan en önemli niteliğin ortadan kalkması anlamına gelir, yani burada yaratıcı bir tercih söz konusu. Bunun yanı sıra, karakterin hep beş yaşında kalmasının, neredeyse bunu tercih eder görünmesinin dramatik nedenlerine özellikle Cehennem Çiçeği’nde çokça değinilir. Bir tür ters fonksiyonlu Peter Pan gibi düşünülebilir kendisi; Batılı Peter Pan için büyümek sorumluluk sahibi olmak demekken, Ortadoğulu Alper Kamu için bu onlara
yüz çevirmek anlamı taşır. Bununla bağlantılı olarak da, sıkça söylediğim gibi Alper Kamu benim çocukluğuma değil olmak istediğim yetişkine işaret eder.

  • Çevre ve doğa talanı ile mafyatik ilişkiler iç içe olay örgüsünde… Bu temayı seçme nedeniniz nedir?

Açıkçası Kıyamet Park’ın temel meselesi özgürlük-aidiyet çatışmasıdır. Bunun üstüne kurulduğu polisiye yapı hikâyede bir ölçüde ikincil kalır. Kahramanın çözmek zorunda kaldığı cürümün sözünü ettiğiniz konularla ilgisi basitçe içinde yaşadığımız ülkenin
gerçeklerinden kaynaklanıyor olsa gerektir.

  • Alper Kamu’nun romanın öne çıkan bir diğer ismi Altan’la ilişkisi de bu maceranın dikkat çeken tarafı. Bazen sinirleniyor bazen üstünlüğünü kabul ediyor… Bu ilişkiyi biraz açmanız mümkün mü, nedir bu davranışların arka planı?

Artık Alper Kamu’nun dişli bir rakiple karşılaşıp baltayı taşa vurmasının zamanının geldiğini düşünüyordum; Altan işte bu karakterdir. Zaten kahramanı mümkün olduğunca zorlamak her tür hikâye için iyi bir iştir. Bir de, önceki maceralarda dedektifimiz üstün zihinsel yetenekleri nedeniyle “marijinal” kalırken, Altan’ın varlığı onu zayıflatarak biraz daha normalleştiriyor, özdeşleşmeyi güçlendiriyor sanırım.

  • Kıyamet Park’ı ya da önceki eserlerinizi yazarken polisiye unsurlar ile absürt ve fantastik unsurların dengesini nasıl kuruyorsunuz?


Açıkçası benim hikayelerimde her zaman sadece bir fantastik, dilerseniz akıl dışı deyin, unsur bulunur. Alper Kamu romanları bu gözle değerlendirildiğinde, kahramanın beş yaşında olması dışında sosyal gerçekçi bile denebilecek anlatılardır. Elbette bu tek unsur
hikayenin doğasını belirler ama kendini dayatmaz. İşin polisiye kısmına gelince, sanırım o konuda diğer polisiye yazarlardan çok da farklı düşünmüyorum; cürümü, sebebini, nasılını kurgulayarak olayın omurgasını belirledikten sonra hikayeyi o doğrultuda ilerletmek bir
teknik meselesi haline geliyor.

  • Alper Kamu’nun yeni maceralarını okuyabilecek miyiz?

Hakikaten bilemiyorum ama mümkündür.

  • Absürt ögeleri eserlerinde bu kadar sık kullanan birisi olarak absürt edebiyatın sizce olmazsa olmazı nedir, başarılı örnekleri göz önünde bulundurursak?

Açıkçası ben yazdığım romanları absürt olarak görmüyorum. Galiba ilk romanım Tatlı Rüyalar’a “psiko-absürt romantik komedi” gibi bir alt başlık ekleyerek bu yolu ben açtım aslında. O ilk roman için belki bir nebze absürt yakıştırması yapılabilir ama onun
dışındakilerde böyle bir durum yoktur. Teknik olarak bakıldığında, zannediyorum
absürtün temel özelliği, absürt öğelerin hikayedeki karakterler ya da hikayenin dünyasında normal ve veri kabul ediliyor olması. Halbuki Alper Kamu’nun yaşına göre aşırı gelişmiş
zihinsel yetenekleri, Gizliajans’taki uzaylılar ya da Kan ve Gül’deki zaman yolculuğu veri değil, hikaye içinde de anormal bir durum oluşturur ve karakterler tarafından yadırganır. O yüzden fantastik ya da akıl dışı demeyi tercih ediyorum bu öğelere.

  • Eserleriniz karakterleriniz oldukça baskın, peki bu durum konu seçiminizi nasıl etkiliyor?
  • Söz gelimi bu hikaye bu karaktere gitmez dediğiniz oluyor mu hiç?

Karakterlerle hikâyenin oluşumu geri bildirimli işliyor sanırım kafamda. Yazmaya değer olduğunu düşündüğüm bir hikâye uygun karakteri belirliyor sonra da o karakterin hikâyenin akışını nasıl belirleyebileceğini düşünüyorum. Dediğiniz durum özellikle yan karakterlerde
bazen ortaya çıkabiliyor ama. Böyle durumlarda, tabiri caizse biletini kesiyorum kendisinin.

  • Yazma ritminiz nasıl oluyor, bir eseri başına oturup bitirene kadar onunla mı ilgileniyorsunuz yoksa ara verip başka projelerle ilgilenme ve tekrar o işe dönme şeklinde mi oluyor?

Pek disiplinli bir yazar sayılmam maalesef. Onun dışında, evet araya başka işler, projeler girebiliyor ve romanı yazma sürecine büyük aralar girebiliyor.

  • Dünyanın son 50 yıldaki en hareketli dönemine denk geldik sanırım hem olumlu hem olumsuz anlamda… Bir yazar olarak Alper Canıgüz’ü nasıl etkiliyor bu durum?

Selçuk Orhan’ın sık sık referans verdiğim bir sözü var: Bu kadar tarih bir kuşak için çok fazla. Herkes gibi benim için de öyledir.

  • Bir yazar adayının iyi eserler vermesinin yolu nerelerden geçiyor?

Görebildiğim kadarıyla iyi yazmanın yeterli değilse de gerekli koşulu iyi bir okur olmak. Sadece çok okumak değil de iyi niyetle okumak. Bu ne anlama geliyor diye sorarsanız, dramatik bir metne yargılayıcı olarak yaklaşmayıp ilk önce onun rehberliğini kabul etmek, onun size sunduklarına bir şans tanımaktır derim. Bir de, yazar kişinin Çehov'la ve Victor Hugo’yla aynı işi yapmaya sıvandığını aklının bir tarafında tutmasında fayda vardır sanırım.