Reklam

Hakan Dağdeviren ilk öykü kitabını Edebiyat Atölyesi Dergisi'ne anlattı

Yakın tarihin labirentlerinden kuantum mekaniğine uzanan bir öykü dünyası hayal edin. İşte hakan Dağdeviren ilk kitabındaki öykülerde bu yolculuklara çıkarıyor okuru. Yegane Kitap’tan çıkan Bir İhtimal Öyküler’de Hakan Dağdeviren düş kalka yürüyenlerin, renklere sarılanların ve hayata sımsıkı tutunanların öykülerini anlatıyor. Edebiyat Atölyesi olarak Dağdeviren’le ilk kitabını konuştuk.

Hakan Dağdeviren ilk öykü kitabını Edebiyat Atölyesi Dergisi'ne anlattı
07 Haziran 2021 - 12:09
Hikayelerinizde yakın tarihe ilişkin yaşananlar önemli bir kesiti oluşturuyor. Yakın tarih sizin için ne anlama geliyor?
Yakın tarih dediğimiz, aynı zamanda hayatımın da yakın tarihi oluyor. Ülkenin çalkantılı ve ölümcül bir döneminde okul hayatım sürdü. Ve tüm yaşadıklarımın, doğrularım veya yanlışlarımla imbiklenip öykülerim de can bulması kaçılmazdır. 68 kuşağı dediğimiz fırtınayla başlayan, başka bir dünya mümkün söylemiyle gelişen akımın sonlarında, Sovyetler Birliği deneyiminin çökertilmesine yönelik 1980-2000 yılları arasındaki son dönemeçte yaşamış biri olarak, yenilmiş ve kaybetmiş yaşlı birinin yaşadıkları veya yaşayamadıklarıdır belki de bu öyküler.

Kuantum konusu edebiyatımızda çok işlenen bir konu değil. Bir İhtimal Öyküler’de ciddi bir alan kaplıyor. Bu konuyu tercih etmenizin nedeni nedir?
Kuantum mekaniği özellikle son elli yıllık zaman diliminde insanın neden varız sorusuna cevap olmaya çalışan bir kuramdır. Makro evrendeki ölçümleyebildiğimiz ve deneylerle kanıtlanmış fizik ve kimya kurallarına uymayan bir mikro evrenin varlığı görülmüştür. Her birimizi ve evrendeki her şeyi oluşturan atomların bir iç dünyası olduğu, bu iç dünyadaki parçacıkların (kuarkların) bildiğimiz bilimsel kurallara uymayan hareketler yaptığı görülmüştür. Edebiyatta kuantum konusuna gelirsek gerek bizim ve gerek dünya edebiyatında kuantum öykülerinin olmadığı bence doğru değildir. Çünkü kuantum mekaniği yaşamın ortasında yer alır bu yüzden de birçok roman ve öykü de kahramanlar beklenmedik bir anda ve yerde karşılaşır, tanışırlar böylece olaylar gelişir. Hayatımız boyunca önümüze gelen yol ayrımlarının birisini seçeriz ve başımıza gelecek olaylar o seçimimize göre evrilir. Sağdaki yoldan gidersek birisiyle tanışırız ve onunla çeşitli olaylar yaşarız, biz buna gerçeklik diyoruz. Ama soldaki yoldan gitseydik başka birisi ile karşılaşacak, başka olaylar yaşayacaktık, ya da başımıza bir şey gelecekti ölecektik. İhtimaller öykümde olduğu gibi. Bu da başka bir gerçekliktir. Roman ve öykü yazarlarının eskiden beri yaptıkları da budur. Okuyucuları gerçeklikler arasında gezdirip, yaşadıkları veya yaşayamadıkları gerçeklikler üzerinden olaylar örgüsü oluştururlar. Sanırım okuduğunuz bütün kitapları dönüp bunun ışığında yeniden okursanız, özellikle usta yazarların sonsuz gerçeklik varyasyonlarını önümüze serdiğini fark edersiniz. Ve kuantum mekaniğinin en temel kuralı ya da kuralsızlığı diyebiliriz ki belirsizliktir. Bir parçacık bir sonraki anda nerede olacaktır bilemeyiz.  Usta yazarların kitaplarına bezedikleri heyecanda tam bu belirsizliktir.
Renkleri öykülerinize başlık olarak seçiyorsunuz. Renklerin bu kitapta önemi nedir?
Renkler yaşamımızın her bir dönemine hâkim olan duygular yumağıdır. Beyaz doğumdur. Boşluk, saflık ve temizliktir.  Ailelerimiz ve çevremiz o beyazlığı doldurmaya başlar, bizi biz yapan karakterimiz oluşur. Renkler öykü dizisinin ana karakterine, çocukken annesinin özgürlük savaşçılarının hayatını okuması ya da Akıp Gider Zaman öyküsündeki Bilal'e feodal yapıdaki ailesinin erkek egemen olmayı öğretmesi gibi.
Yeşil de hayatımızda bir şeyler yeşerir. Aşkı tanımak, bir şeylere karşı olmak, herhangilerden biri olmamak gibi duygular.
Kırmızı başlı başına bir başkaldırıdır, dünyayı değiştirme isteğidir. Herkesle mücadeleye hazırızdır. Alev alevizdir.
Mavi ve lacivert ise, donuktur, durağandır.  Ailemiz olmuştur ve onlara bakmak için çoğumuz sevmediğimiz işlerde çalışıp para kazanmaya çalışırız.
Sarı patolojik veya mecazi delirme zamanıdır. Dünya'yı değiştiremeyeceğimizi anlarız ama onun da bizi değiştirmesini istemeyiz, bu çatışma arasında deliririz.
Turuncu ölüme yaklaşma zamanıdır. Vücudumuz ve düşüncelerimiz yavaşlar. Sürekli bir hesaplaşma yaşarız kendimizle.
Siyah ölümdür, yok olma zamandır. Hayatımız boyunca korktuğumuz ölüm gelir bulur bizi. Siyah sondur bizim için ama yasam sürer, biz ölürken siyah olurken, yeni beyazlar doğar, yeni öyküler başlar. Hepimiz bu renkleri belli genişlikler de yaşar gideriz.