Reklam

Gülün dikenine

Gülün dikenine
18 Şubat 2022 - 12:29
Betül Deveci
1.
Çevresi parlak iplerle süslenmiş, yuvarlak, yumuşak, krem rengi masa örtüsünü iki yerinden tuttuğu gibi indirdi aşağıya. Denizden gelen tatlı dalga sesine karşı ani, sert bir darbe. Masanın etrafında oturan sırtları dik, rujlu, rujsuz, sakallı, sakalsız, ipek elbiseli, keten gömlekli, yeşil gözlü, kahverengi gözlü, geniş kalçalı, ince bacaklı tüm kadın ve erkeklerin ağızları kapanmamacasına açıldı. Çığlık atanlar oldu. Kadehler, hızla altlarından kayan örtünün kendilerinde yarattığı itme kuvvetiyle havaya fırlayıp yarım asırlık şarapları döktüler. Kaşık çatallar, tabaklar oraya buraya savruldu. Çok düşük paralar karşılığında denizden hazineler çıkaran sarı çizmeli adamların emekleri boşa gitti. Kara canlılarının deniz canlılarına ve parayla hükmedilen diğer her şeye üstünlük kurduğu bu âlemde, havaya uçan ne varsa, büyük bir şangırtıyla yere konarak kırıldı, ufalandı, ezildi. Yumruklar atıldı, burunlar kanadı. Müzik,
durdu.
2.
Yatağında doğruldu. Battaniyeyi yana sıyırdı.  Her sabah aynı noktada bekleyen terliklerine kıllı ayak parmaklarını yavaşça geçirdi. Yatağını düzeltti. Yüzünü cama doğru çevirerek gülümsedi. Biliyorum, bugün gelecek. Havlusunu aldı, banyoya girdi. Ilık suyun yumuşaklığı ve sabun kokusu ile çıktı banyodan. Koyu, acı bir kahve.
Restorana girerken tekrarladı. Bugün gelecek, bugün cumartesi. Her cumartesi gelir. Çevik adımlarla mutfağa indi. İşaret parmağını tezgâha sürterek boydan boya yürüdü. Parmağını kaldırıp baktı, temiz. Gözünü kendinden ayırma, burnunu kaldır. Dik yürü. Yaşlı olabilirsin ama zenginsin. Unutma. Gömleğin leke olmamalı. Önlük taksam mı? Niye takayım? Sen pişirmeyeceksin ki. Aşçılık yok, patronsun sen! Hiçbir şey şaşmamalı. Bu geceyi az mı hâyâl ettim!  Yanına gidip kendimi tanıttığımda: “ Bu muhteşem restoranı yöneten zekâyı hep merak ediyordum! ” demeli.
“ Deniz kenarındaki masaları saat başı silin. Örtüleri zamanı gelince serersiniz. BAHÇE 4’e  kimseyi almayacaksınız. Rezerve. Mezeler hazır olunca her birinin tadına tek tek bakacağım. Siz, 17.50’de odamda olun. Ana yemekleri sipariş geldiği an pişireceksiniz. Her sipariş için süreniz bellidir, süreyi aşarsanız, kapı orada. Çatal bıçakları kontrole geldiğimde hepsi parlıyor olmalı. Kadehleri tek tek kurulayın, iz kalmayacak. Taze olmayan meyveyi doğramayın, atın. Şaraplar masalara gitmeden önce mutlaka bana getirilecek, kontrol etmeden servis edilmeyecek.  Sen! Gömleğinin manşetlerini temiz tutmalısın. Annen sana bunu öğretmedi mi? Git, kendine temiz bir gömlek bul. Dağılın şimdi.”
Kıyıdaki sandalyelerden birine oturdu. Canı çok istiyordu ama içmeyecekti. İçkiyi bırakmadım da ne oldu sanki? Şehrin en iyi restoranı hâlâ benimki değil mi?  Kitabı sıktı elinin altında. O gece…“ Bak, yazdıklarını okumuyorum diye kızma. Okuyorum, seni okuyorum. Kitabın elimde hep. “ Hiç okumadım oysa. Sarılacaktık, barışacaktık. Affedemem dedi, evet. Affedemem, bir çizgi çekmek aslında. Alkolü bırakıyorum! Ne yaparsan yap, bitti!  Davaya içkili gitmeyecektim. Çocukları tekrar çağırmalı. Belki bu kez gelirler. İçmem. Bugün o gelecek, bugün ölmek yok. Planladım her şeyi. O beni sevecek. Ben ona tapacağım. Güzel kadın. Çok güzel kadın! Aynı sen. Senden gözlerimi alamadım, diyeceğim ona. O da itiraf edecek. Dikkatini çekmek için her hafta aynı gün geldim. Ne zamandır seni istiyorum, diyecek. Diyecek, evet. Omuzları, ah omuzları bembeyaz. Senden de beyaz.
Saatler geçti, beklenen gelmedi. Öfkesinden mutfaktakilere bağırdı. Odasına geçip dolabı açtı. Şişeyi aldı. Artık içebilirim. Birkaç meze getirtti. Kapıyı kilitledi.
Neden sonra bahçeye çıktığında 4 numaralı masa doluydu. Kahkahaları, alkışları duydu. N’oluyor orada? Neyi kutluyorlar? Keşke içmeseydim.  Masaya yöneldi. Yalpalıyordu. Loş ışıkta kimse onu fark etmemişti. Gözlerini ovalayıp dikkatle baktı. Gelmiş! O mu gerçekten?  Gelmiş mi? Neden ayakta? Kadın, bir adama sarılmış, gülümsüyordu. Elini gösteriyordu arkadaşlarına. Pırlanta yüzük, gözleri alıyordu. İşgüzar Çetin,  hemen bir kutlama müziği açmıştı. Garson Murat, sırıtarak diğer garsonu dürttü: “ Bak, bak! Kadın gide gele zengin kocayı buldu! ”
Kulakları uğulduyor, başı dönüyordu. Olduğu yerde sallandı. Yumruklarını sıktı. Ben her şeye sahibim! Hepinize sahibim! Gülüyorlar! Bana gülüyorlar! Şu, yanındakine beni anlatıyor. Yaşlı adam yanlış anlamış, diyor. Hem de sarhoş! Vah vah, yapıyor öbürü. Şimdi görürsünüz siz! Gülmeyin! Güçlüyüm ben! Masaya yaklaştı. Güzel kadının arkasında durdu. Saçlarını yana atmış, ensesi çıplak. Enseyi kokladı. Herkes onu fark etti. Kahkahayı patlattı. Masa örtüsünün eteklerini yakaladı sonra. Çekti tüm gücüyle.
3.
“ İşte böyle oldu. Adamı hastanelik etmişim.” dedi yanındakine.
“ İyi ki ölmemiş. O elindeki ne?”
“ Kitap. Eski karımın. Şiirlerini okumamı isterdi hep. Doktor, bir şeyler oku demişti bıırakırken.”
“Bırakabildin mi?”
“Evet.”
“Okudun mu?”
“Hayır.”

Yanındaki kalktı. Sararmış yaprakların arasından geçerek soluk gri renkteki binaya yürüdü.
Gözümü diktim bilinmeyene
                                           ve gülün dikenine
Tabelalar, ışıklar, doğumlar
Sevgisini ama çok sevgisini, hiç basılmamış kardaki izleri ile
Onun içinden geçerek
Çizdiklerini silip düzelterek
-Silmek, aramızdakinin bitmeyişi için gerekli-


Ezgiler, kişiler, nefesler
Yol kenarındaki otları, hışırdayan kuru yaprakları ile
Dünyanın yokuş aşağı yuvarlanışını duyduğum gecelerde
Onun içinden çıkarak
Sildiklerini yeniden çizerek
-Çizmek, aramızdakinin bitişi için gerekli-

Gözümü diktim bilinmeyene
                                            ve gülün dikenine.