Reklam

Ayça Tohma yazdı... Fesleğen

Ayça Tohma yazdı... Fesleğen
10 Aralık 2021 - 13:36
Ayça Tohma
Saate baktım: 08.40
Gün aydınlanmış olmalıydı. Yıkanmaktan beyazlığını yitirip, gri beyaza dönüşmüş yorganımın altından çıkmak için hareket ettiğimde kafamı baş üstümde duran koyu ahşap çerçeveli tabloya çarptım.  Pembe elbiseli bir kadına arkadan sarılmış bir adamı tasvir eden bu resim hala birine bağlanmak için umudum olduğunu hatırlatıyordu bana. Sertliğini saklasın diye üzerine yeşil ve kırmızı çizgili polar battaniyemi serdiğim lacivert keten pencere önü  divanımın üstüne sağ dizimi koyup, üzerinde hafif yükselip, sağ elimle, duvara yaslı, ahşap dolaptan destek alıp, sol elimle perdeyi açtım. Cam buğuluydu. Avucumu camın üzerinde hızlıca gezdirerek buğuyu sildim. Sonra elimi muflon pijamama silip, içim büzüşerek camı açtım. Pencerenin ahşabı o kadar eskimişti ki sabah açarken çıkan bu gıcırtı sesi kulağımı tırmalıyordu.
Soğuk.
Derin bir nefes çektim. Ne kadar solursam solayım tüm hücrelerimi seferber edip ısıtıp, geldiği yere gönderdiğim bu hava, kendi soğukluğunu kıramadı. Ağız dolusu mu alsam burun dolusu mu alsam daha çok geri veririm diye düşündüm, sırayla denedim yetmedi. Yine havada asılıp kaldı o geri verdiğim nefes. Sonra yavaşça dağıldı, eridi, gitti.
Birden Don Kişot’ u hatırlayıp, gülümsedim. Pencereyi kapadım. Yılın bu ayında yüzünü bize göstermeyen güneşi, sanki tren garında, yollarının ayrılacağı sevgilinin kokusunu içine çektikçe daha az özlem duyacakmışçasına uzattığın sonun etkisi gibi, duvarlara emanet ettim .
Yakası kürklü, bembeyaz yün paltomu giyip, uşankamı taktıktan sonra her pPazar yaptığım gibi iki sokak ötedeki fırına doğru yola koyuldum. Kürkün çeneme değdiği yerde yarattığı gıdıklanma hissi bana çocukluk neşesi hissi veriyor, boynumu yakama daha da gömerek, kendimi annesinin karnının içine kıvrılıp huzur bulan kedi gibi hissediyordum. Topuklu ayakkabılarımla gri kare taşlarla döşeli yollarda adeta seksek oynuyor gibi yürüyordum. Fırından iki bubrik alıp, dayanamayıp, birini yolda yemeye başladım. Yürürken burnuma enfes bir koku geldi. Bu koku tazeliğin, umutların, yeniden canlanmanın kokusu gibiydi. Baktım solumda bir çiçekçi kamyonu. İki kişi hızla indiriyordu çiçek kasalarını aşağı. Yanlarına çekinerek yaklaşıp, eğilip kasaları tek tek koklamaya başladım. Bulamıyordum. O aldığım koku bu çiçeklerin hiçbirine ait değildi.
Birden omuzuma değen bir elin sıcaklığı ile irkildim.
-Aradığınız bir çiçek mi var?
-Evet, bir koku alıyorum ama hiçbiri bunlara ait değil.
-Fesleğen kokusu alıyor olmalısınız.
-Fesleğen mi? O hangisi?
-Onlar içeride, ilk onlar taşındı. Sanırım tüm kokusu sarmış sokağı.
Bir demet fesleğeni tüm doğallığıyla gelişigüzel incecik bir saman kağıdına sarıp verdi adam. Kucakladım iyice göğsüme bastırdım. Sıkı sıkı sararsam vadettiği tüm o duygular gitmeyecekmiş gibi.
Odama varınca yatağımın yanı başında duran komodinin üzerindeki vazoyu aldım ve içindeki sarı suyu  tuvalete döktüm. Hala eser miktarda güzel kokan bu masum çiçeklerin gün geçtikçe canlı kalmak için içinde bulundukları suyu nasıl böyle pis kokan  bir hale dönüştürdüklerini düşündüm.
Halbuki hayat buydu. Alma verme dengesi. Bir taraf güzelliğini masumiyetini korumaya çalışırken farkında olmadığı bir şekilde başka bir tarafı tüketebiliyordu işte. Her şey herkes aynı anda aynı derecede iyi olamıyordu.
Peki ya ben? Ben bazen verdim de aldım bazense verdim de alamadım. Kırılmadım. Düştüm. Hiç kafamı kaldırıp, yukarı bakıp, elimi uzatsam tutacak biri var mı diye düşünmedim. Düştüm. Başımı aşağı eğip, avucumu o toz toprak, taş, çakıl toprağa bastırdım, acısını düşünmedim, iyice bastırıp kalktım. Güçlendim. Güçlendikçe yalnızlaştım.
Beni mutfakta gören Madam Ursula,
-Yine dalmış gitmişsin.
-Öyle, dalmışım.
-Sıcak su alacak mısın? Birazdan uyanmaya başlarlar da herkes doluşursa banyoya kalmaz bak.
-Alacağım. Sana simit aldım, girişe bıraktım. Gördün mü?
-Gördüm, hep çok naziksin.
Önce fesleğenleri vazoya koydum, sonra banyodan sıcak suyla doldurduğum güğümleri odaya taşıdım. Mis gibi fesleğen kokusu eşliğinde arınırken tüm kirlerimden, an içinde yaşayabildiğim mutluluğun tadına vararak, metalaştırılmış mutluluk peşinde koşanlar için tanrılardan şefkat diledim.